unutulmuş gibi yapılır ilk zamanlar,
odanda bir başımayım sanırsın
acın taze gelir
karanlıkla baş başa olduğunu o an anlarsın.
çok sonradan bastırır yaralar
görmezsin, duymazsın
adı konmuş bir kere, yasaklı hatıralar
insanoğlu işte, delirir ama yine de fark etmezsin
soranlara iyi der geçer
ama hiç kimseye tarif bile edemezsin.
kabuk değiştirirsin bir türlü olmaz,
sarmaya çalışırsın bu sefer de sızısı rahat bırakmaz.
bant tutmaz, kalp usanmaz
acı uyutmaz, sen ise unutulmaz
denklemin boğuyor sanki beni o sıralar.
şehrin bir yerlerinde matematik formülleri ile uğraşır gibi uğraşıyorum seninle,
aslında kendimle
seni hep kendimle topluyorum,
muhtemelen senin beni hep kendinden çıkardığın yerlerde.
artık beni besleyen, beni ayakta tutan
bir bakıma seni düzenli hatırlatan
dozunu benim ayarlayamadığım
senin hiç hesaba katmadığın,
günümü gün etsem dahi içimde bir enkaz bıraktığın o hisle yaşamayı öğrendim.
bu artık benim acım...
aklımda hep kalacak gibi birlikte adın.
susarak anlaştığımızı düşününce
konuşmalarımı unutuyorum,
cümleler boğsa dahi
ellerinle avunuyorum.
ki
sessizliğinden endişe duyuyorum,
kafamı kurcalayan sorular
gözümle görsem dahi inanmayacağım doğrulara dönüşüyor.
ayaklarını uzattığın o kıyı
içine işlemiş dalgalar
sanıyor musun ki şimdi yıkılacağımı
çıksa bile karşıma kendimden büyük dalgalar.
bir fırtına gibi sürüklenirken kıyına
çaresizliğimdendir belki ses etmem
göreceğim seni işte,
şimdi ne fark eder yanında biri olsa bile?
gitmişsin sen gitmiş, adı konmuş.
bir zaman dilimi, bir mekan bölümü
ifadesiz geliyor şimdi hatırlayınca
bostancı'da yüzüme bıraktığın o veda öpücüğü.
kırk yıl düşünsem aklıma her seferinde gelirsin,
nedenini en iyi de sen bilirsin.
takıntılı yapıyor bu durum beni,
odamın camından içeri giren değil sadece yağmurun sesi,
beraberinde getirdiği ufak çaplı krizler işte.
camdan su girmiş, ev soğumuş
kış üşümüş, kalp donmuş.
göğün bu kadar maviydi de
siyah bir adam mı sevdin sen?