güzel şarkılar hep geç keşfedilir
ya da keşfedilmesinden midir hep geç gibi gelir
yani geç dediysem okunmamış Shakespeare gibidir.
eh yani "dü" notasını bulamayışımız bundan sanırım
bak eğer bi bulursak bütün çivisi çıkacak dünyanın
"dü" notasından giriyorum dünyanın damarına
mikrop gibiyim ve atılmayı bekliyorum boşluğa.
güçsüz bir süre itilir kakılır da en sonunda patlayıverir ya...
heh işte o anı bekliyorum misafir çocuğu gibi bakarak halıya.
yazmak için hiçbir şeye sebebiyet vermeden
yaşamak yeterliymiş.
yazmak yaşamanın kendisiymiş..
ha bak mesela filozofun şarkı söyleyenine
"ozan" diyorlar burada.
yalnızlığını ötenaziyle sonlandıranlara "aşık" diyorlar.
ne yapalım şimdi yani?
ay,
dünya kadar dönmüyorsa
kendi etrafında!
ben kendimi aramaktayım mesela.
meselem bu yani kendimi aramakla bulmak arasında dönüp durmaktayım hala
yani dünya kadar olmasa da.
içmemiş ama sarhoşum aynı zamanda
Herakleitos gibiyim bi yandan ve
uyumak için başımın dönmesini beklemiyorum,
eh yani dünya kadar olmasa da.
vardır elbet dünyanın da bam teline dokunan bi notası,
damarındaki kanı boşaltan tıpası.
dünyanın da vardır omuzlarında taşıdığı dünyası
yani bizim kadar olmasa da!
dünyayla aramda bir kuş telaşı
asla sapanla vurulmamcasına.
tek bağıntı bu ve tek bir yöne bakar bu:
gökyüzüne.
yaklaşık olarak kaç senede varacağız gaip sona
hangi denklem neye eşitleyecek bizi acaba
hangi anayasanın kanununda dinlenecek yorgun başlarımız
bir şarkı oluşumuzdan bihaber oluşlarınıza kızgınız.
bir Mozart daha gelirse beni bulsun
bütün dünyayı çaldırayım ona!