Tortular hücum etti boğazına
Kadının o akşam boğazından gemiler geçti
Bir iskele, sorsan ışıklar saçardı değil mi?
Neden ve nasıl oluyor öyleyse tümörlü aşk,
bir ihtilal bozgunuyla bütün bünyeye hükmetti
Sigarayı kalem gibi tuttuğu belli, parmağı kanserli
Hüzünlü bir hikayenin başlangıcı bu, soluyuşun sonu
Sonsuzluğun insanı tartakladığı mahalleleri seyretti
Ambulanslar, evine geç gelen kocalar, buğulu camlar
Iskartalar, yangın merdiveni, sokak kedisi, teneke, izmarit...
Kavalyesi neden cebinde bıçak taşır peki bir kadının?
Neden evlerde yorgan yerine silah çekilir göğüslere doğru?
Alamet-i farikasıdır dopdoğru insanın: kopkoyu kan
Damlar ve usul usul boyanır kızıla, tuğlalı dörtduvar
ki son kez akar şan ve şeref, yüzkere şiddetli
-buna ne demeli asıl! muyum sayıklıyor şimdi?-
.
.
.
Düğümler sökülemez bir kadının içinden
Silinmez tabirler, güler surata yuhlayan kalabalık
ve silinmez beyaz kağıttan şiirlerle ziyankar tahakküm
Zor bir kabusun üstüne çöker belki kanatsız kuşlar
Yok olası bu zulüm, boynundaki düğüm ve...
ve çöker kadına bir gün, hançerli kanatları, göğün!