ruhumla bedenimin birbirinden ayrıldığı,
garip bir an vardı.
arafta kalmak gibi değildi.
bedenimin kaldığı yer belli,
ruhumun gittiği yer belirsizdi.
dayanamamıştı o da beni böyle görmeye,
ben de dayanamamıştım da işte,
çıkılmıyordu bu bedenden.
bedenden çıkamadıkça,
bedeni dışarı çıkarmayı bıraktım.
sarmal tam da orada başladı.
ruhum tam o arada ayrıldı.
dayanamadı anlamsız hapislere.
tutsaklık ona göre değildi.
bedenle bir hareket edemeyince,
atıldı bir kaç adım öne.
baktım.
onun ardından da baktım.
dünya sahiden yuvarlaktı.
bir ruh da kaybolabilirdi
pek tabii ufuk düzleminde.
alabildiğince baktığım uzaklarda,
yoktu artık.
anladım.
gitmişti işte ve şimdi neredeydi ?
bir daha bıraktığı bedenle denk gelir miydi ?
zamanda asılı bir anda,
"hiza" nedir bilir miydi
bu esarete baş kaldıran,
pervasız ruhum ?
herkes herkessiz yaşayabildiği gibi,
bir ruh da bedensiz yaşayabilirdi pekala.
ama bir beden ruhsuz ne kadar yaşardı,
işte orası tam bir muamma.
bedenin gözünden bakınca
cevap bulunamayışı hiçbir soruya
ne aşikar.
ne acı.