yaşamak lanetini alnıma işleyen senin ellerindi,

ellerindi, karanlık gecelerde gözlerimdeki uykusuz delik.

evin ortasında duran ulu orta hata, gürültülü kaşık sesleri

hür sıloganlar, faşizme, babalara, ölüm, yahut başka başka anılara.

yaşamak lanetini alnıma işleyen senin ellerindi

sonrası yirmi altı yıllık boşluğun oluşturduğu delik.


şimdi senin bir ayağın çukurda, diğeri hala pedala basıyor.

sabah sekiz buçukta teypte sıtart tuşu, dolu tekneler, sarılmış bobin, kırık makina iğneleri.

sevdiğin şarkılarda sehpaya inen yumruk

her akşam yedi paydos artı iki saat mesai

sıradaki şarkı bana gelsin mi baba?

‘yaşamak ölmekten hazin geliyor’


hani şey vardı hatırlarsın,

alacakayada fırtınada köpek rüzgardan uçup gitmişti

aynı köpek sizin vurduğunuz teröristi getirip ödüllendirilmişti, anlatsana

kuru soğanı, dardanel tonu, köylü çocukları

anlatsana sen bu vatan için onsekiz ay dağlarda yattın

anlatsana benden hala adam olmazdı. unuttun mu?


sen benim tüm sevilmemişliğimin gizli öznesi

sen, bu yaşta seyrelen saçların hiç okşanmayışı

içimde büyüyen yara, dişime kadar çekildiğim kovuk, şakaklarımda ağrı, yolunmuş sakallarım

sen içinden çıktığım fakat içimden çıkaramadığım bodrum,

sen akşam yemeklerinde peynir ekmeklik yokluk

-belki inanmazsın sabahları da patates kızartması yeniyormuş

ardından yirmi altı yıldır ağzımda geviş getirdiğim boşluk.


sokağın başındaki direği yaslanarak sen yamultmuşsun,

senin öptüğün kızlar burdan ankaraya yol olurmuş.

ben birini çok sevdim o da gitti,

baba insan sevdiği gidince yok olurmuş.

yaşamak lanetini ellerime iliştirdin, sen de bilmezdin bu son olurmuş.


ardından, yirmi altı yıllık yaşama illeti.