E.Ş: Sevgili Selda, hoş geldin. Yakın zamanda ilk kitabınla bizlerle oldun. Edebiyatın önemli ama bir o kadar da görünmeyen yanı olan çocuk edebiyatı ile ilgilisin. Bu önem ve sessizliğin arasında çocuklara dair bir şeyler kaleme almak ve bunu paylaşmak nasıl bir his?
S.K: Merhabalar, çocuklara dair bir şeyler kaleme almak benim için yeni olsa da çocukların dünyasında olmak, onlarla gülmek, heyecanlanmak yaşamımda uzun yıllar öncesine dayanır. Yazdığım küçük skeçleri arkadaşlarımla oynamakla başlayan yazma isteğim, lise yıllarımda çevremdeki çocuklar için eğlenceli ve bir o kadar da heyecan verici masallar anlatmaya dönüştü. Kendi hayal dünyamda canlandırıp anlattığım masallarla kitaplara erişmenin zor olduğu zamanlarda alan açardım kendime ve diğer çocuklara. Tabii ki yazmak; düşündüklerimi, hayal ettiklerimi yazının sihirli dünyasına dökmek ve bu dünyada çocuklarla buluşmak bambaşka bir his. Çocuklar için yazmak; yetişkin için, yetişkin gözü ile yazmak gibi değildir. Yetişkin edebiyatında aslında kendimiz için yazarız. Yazdığımızı kendi beğenimize sunarız öncelikle. Ama çocuklar için yazarken kullandığımız dil, seçtiğimiz sözcükler, anlatacağımız konularla her şeye onların penceresinden bakarız. Çocukların dünyasına sunarız yazdıklarımızı. Ben çocukların dünyası için yazmaktan büyük zevk alıyorum. Bu dünyadan yaşama bakmak ve orada anlamlar bulmak harika bir his. Kendi çocukluğumu da yeniden buluyor gibiyim.
E.Ş.: Biraz da kitabın hazırlık sürecinden konuşalım istiyorum. Bize bu süreçten bahsedebilir misin?
S.K.: Çocuk kitapları okumayı çok severim. Tabii anne olmamın bu sürece büyük bir katkısı oldu. Daha çeşitli ve daha kaliteli çocuk kitapları ile tanışma fırsatı buldum. Bunları kızıma okuyup onun hissettiklerini, düşündüklerini görmek; onunla canlandırmak ayrı bir bakış açısı kazandırmış oldu bana. Her ne kadar özel eğitim öğretmenliği yapsam da asıl branşım okul öncesi öğretmenliği. Dolayısıyla çocuk kitapları ile uzun yıllardır iç içeyim. Aslında kısa kısa yazmalarım oluyordu ama bunları bir hikâyeye dönüştürme isteğim katıldığım bir atölyeden sonra oldu. İlk hikâyemi çocukların daha çok zevk alacağı hayvan karakterlerinden oluşturmak istedim. Ana karakterimi uzun yıllar önce belki de farkında olmadan belirlemiştim. İstemeden de olsa gitmek zorunda kaldığım bir hayvanat bahçesinde gördüğüm yalnız ve mutsuz gergedanı yazacaktım. Benim yarattığım minik gergedan Modi, mutsuzluğu ve yalnızlığı yenmiş olacaktı. Böylece Modi ’nin hikâyesini yazmaya başladım. İlerledikçe yazma süreci bana büyük bir tatmin duygusu da verdi. Karakterleri yaratmak, onlarla tanışmak beni son derece heyecanlandırıyordu. Yazdıkça daha iyi nasıl olabilir diye düşünüyordum. Böylece sihirli kelimeleri bulma çabası ayrı bir zevke dönüştü bende. Modi’yi yazarken belki de yıllardır kafamda olan fikirler dökülmeye başladı klavyenin tuşlarına.
E.Ş: Savaşların ve katliamların yarattığı travmalar çocukların geleceğini olumsuz etkilemektedir. Orta Doğu coğrafyasında büyüyen çocuklardaki bu travmaların etkilerine yakından şahit olduk. Bir yazar olarak toplumsal olayların çocuklar üzerindeki etkisi hakkında ne düşünüyorsun?
S.K: Savaş dünyanın neresinde olursa olsun korkunç bir şey. Bugün Orta Doğu’da yaşananlar bizi evlerimizde bu kadar rahatsız ediyorken orada yaşayan insanları, özellikle savaşın en büyük mağduru çocukları ve kadınları düşünemiyorum. Hayatlarında derin travmalar yaratacak dönemler yaşanıyor. Tüm kalbimle istediğim şey: Kimsenin ölmediği, çocukların güvenle ve mutlulukla yaşadığı bir dünya. Bu nedenle daha iyi bir yaşamın mümkün olduğuna inanmak bu doğrultuda iyiyi, güzeli, doğru olanı inşa etme mücadelesi vermek gerektiğini düşünüyorum. Belki de insan doğadaki diğer hiçbir varlıktan farkı olmadığını anladığında her şey düzelecek. İnsanlığın en büyük sorumluluğu yaşanılır bir dünya inşa etme mücadelesi olmalıdır. Bu mücadelede sanatın sınırlar ötesi birleştirici gücüne inanıyorum. Çocuklar, her alanda aktif bir yaşamın içindeler. Onlar için yazarken kullandığımız dil çok önemli. Şimdiki çocuklar birçok şeyin farkında olarak büyüyor. Onlardan yaşanan toplumsal olayları, sorunları gizlemek mümkün değil. Dolayısıyla biz istemesek de onlar maruz kaldıkları, gördükleri, duydukları her şeye cevap arayacaklardır. Sanırım çocuklar için en güzel cevap bunu onlar için yazılan kitaplardan öğrenmektir.
E.Ş: Teknolojinin gelişmesi ile teknolojik aletlere bağımlılık ciddi bir boyuta ulaştı. Bu bağımlılık düzeyi çocuklarda daha fazla. Bu nedenle çocuk kitaplarının öneminin azaldığını düşünenler var. Bu konuda neler söylersin bize?
S.K: Teknolojinin gelişmesi ve insan hayatına sunduğu konfor onu vazgeçilmezlerimiz arasına koymakta. Günümüzde artık teknolojik aletlere büyük küçük demeden herkesin ulaşması oldukça kolay. Bu noktada en çok korktuğumuz şey, çocuklarımızın teknolojiye ulaşırken maruz kalabileceği zararlardır. Dijital çağda teknolojiden kopuk bir nesil mümkün değil. Çocuklarımızı teknolojik araç gereçlerden uzak tutarak değil kontrollü bir şekilde onlarla süreci yürütmek en sağlıklısı olacaktır, diye düşünüyorum. Teknoloji gelişirken diğer birçok alanda olduğu gibi çocuk edebiyatında da ciddi gelişmeler olmakta. Artık çocukların gelişim seviyelerine uygun, birçok konuya değinen, çocukların zevkle okuyup öğrenebileceği nitelikli kitaplar mevcut. Bu kitaplara erişim geçmişe oranla daha kolay. Tabii çocukların bu kitaplara erişmeye, bunları okumaya istekli olması gerekiyor. Dolayısıyla çok küçük yaştan itibaren ebeveynlerin çocukları kitaplarla tanıştırması, onlara kitap okumanın güzelliğini aşılamaları oldukça önemli. Kitap okumalarını sağlamak çocuklarımıza kazandıracağımız en önemli kişisel becerilerden biri. Evde anne ya da babasının zevkle kitap okuduğunu gören çocuğun kitaba yönelmesi de bir o kadar kolay olacaktır. Birlikte yapılacak okuma saatleri, okunan kitap üzerine konuşma, karakterleri canlandırma gibi yöntemler çocukta okuma alışkanlığı oluşturacak. Ayrıca çocuğun ebeveyni ya da öğretmenleri ile kitapçılara gitmesi, kütüphaneleri ziyaret etmesi, kendi tercih ettiği kitabı alması onun daha eğlenceli bir şekilde okuma alışkanlığı kazanmasını sağlayacaktır. Ebeveynlerle birlikte okulların, eğitimcilerin hatta yerel kütüphanelerin bile bu süreçte önemli rollerinin olduğunu düşünüyorum. Çocuğun tercihlerini, ilgilerini göz önünde bulundurarak çağa ve çocuğa uygun projeler geliştirmek güçlü bir okuma kültürü oluşturabilir.
E.Ş: Sevgili Selda, aynı zamanda bir eğitimcisin. Hem yazar hem eğitimci olarak baktığında, ailelerin çocukları ile kurduğu iletişimin daha iyi olması adına neler söylemek istersin?
S.K: Eğitimci ve yazar olmanın yanında aynı zamanda bir anneyim. O yüzden sorunuzu bir anne gözüyle de cevaplamak isterim. Tabii her ebeveynin çocuğu ile ilişkisi kendisine özgüdür. Genelgeçer kuralların olduğu bir ebeveyn çocuk ilişkisi mümkün değil. Ama şunu biliyoruz ki şimdiki çocuklar bizlerin çocukluğundan çok daha farklı. Daha sorgulayıcı, özgüvenleri yüksek, kendilerini doğru ifade edebilen çocuklar. Onlara yaklaşırken de bu doğrultuda yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum. Bizler daha otoriter ve baskıcı bir çocukluk sürecinden daha eşitlikçi ve demokratik bir ebeveyn olma sürecine geçtik. O yüzden işimiz biraz daha zor. Ama şu bir gerçek ki çocuklarımıza vereceğimiz en değerli şey koşulsuz sevgi olmalıdır. Bazen ebeveyn olarak gelişen koşullarda çocuklarımızdan büyük beklentilerimiz olabiliyor. Bu hataya düşmeden onların da güçlü ve zayıf yönlerinin olduğunu bilerek güvenli bir ilişki geliştirmek gerektiğini düşünüyorum. Onların duygularını asla görmezden gelmeden, sözlerine değer verilen birer birey olduklarını hissettirir ve böyle yaklaşırsak daha güçlü bir iletişimin oluşacağına inanıyorum.