a) Eğitimin Ekonomik Esasları ve Toplumsal Refaha Katkıları
Eğitim ve toplum birbirleriyle karşılıklı etkileşim içindedirler. Dolayısıyla eğitim, toplum yaşamında belirleyici etkenlerin başında gelen ekonomiyi de doğrudan ya da dolaylı olarak etkiler.
‘’Eğitim-Ekonomi arasındaki ilişki şu şekilde özetlenebilir:
1. Eğitim, ekonominin ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştirir (üretime katkısı).
2. Eğitim hizmetinin yürütülmesinin ve hizmetten yararlanmanın belli bir maliyeti vardır (eğitim maliyeti).
3. Eğitime yapılan harcamalar
4. Eğitimin bireysel (mikro) ve toplumsal (makro) düzeyde gelir yaratma etkisi vardır.
5. Eğitim arzının ekonomiyle ilişkisi mevcuttur.
6. Eğitim talebinin ekonomiyle ilişkisi mevcuttur.
7. Eğitimin verimlilik ile ilişkisi mevcuttur.
8. Eğitim hizmetinin mal olma özelliği vardır.
9. Eğitim-finansman açısından ilişki vardır.’’ (Korkmaz, 2006).
Elbette eğitim-ekonomi ilişkisini salt yukarıda değindiğimiz maddelere sığdırmak yanlış olacaktır. Ancak genel çerçevede eğitimin insan gücü yetiştirmek, üretimde teknolojik yeniliklere kapı aralamak ve ekonomi uzmanı/ekonomist yaratmasıyla; ekonominin toplumun eğitime ulaşımı, eğitimin niteliği ve yaygınlığında berlirleyici oluşuyla birbirleri üzerinde etkilidirler.
Eğitimin ekonomiye, dolayısıyla toplumsal refaha katkılarına 2024 Nobel Ekonomi Ödülü’nü alan, Türk-Amerikalı ekonomist Daron Acemoğlu geçtiğimiz günlerde katıldığı bir programda ‘’İsçi ücretlerinin artması için eğitim ve teknolojiye yatırım yaparak verimliliği arttırmamız lazım.’’ Sözleriyle eğitimin ekonomi üzerindeki belirleyici etkisine bir kez daha değindi. Bu kendisini çürütecek örneklerle tartışmalara yol açmış da olsa eğitim-ekonomi ilişkisi bakımından teknoloji yönüyle arada ilişiklik kurar.
‘’Eğitim, ülkelerin yatırım yapmak zorunda oldukları bir alandır. Eğitime ayrılan kaynak ise bir harcama değil, ülkeler için oldukça gerekli ve hatta en kârlı yatırımdır.’’ (Ünal, 1985).
Planlanan eğitim bütçeleri ve müfredatı eğitimin sadece okur-yazar bireyler yetiştirmenin ötesinde yenilikçi, yaratıcı, eleştirel düşünebilen insanlar yetiştirme hedefli planlanlandığında bu planlarda kullanılacak bütçe bir harcama olmaktan çıkacak, dünyanın ve ülkenin gelişimine, değişimine yapılmış ileri bir yatırım haline gelecektir. Geliştirilen müfredat programları; teknoloji ile üretim araçlarını yenileyebilen, beraberinde yeni iş olanakları ile birçok alanda istihdam olanağı da sağlayarak yarattığı ve var olan işkollarındaki işçi ücretlerini yüksek tutmaya yönelik planlandığında ekonomik sorunlar zaman içerisinde eğitim yoluyla ‘’kalkınma’’ odaklı çözümlerle ortadan kalkacak ya da etkisini hafifletecektir.
Eğitimin topumla ilişkisi elbette sadece ekonomik temelli de değildir. OECD’nin Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) tarafından yayınlanan rapora göre (2022) çeşitli kriterlere göre eğitim sistemi en başarılı ülkelerin başında Finlandiya gelirken aynı şekilde Dünya Ekonomik Forumu’nun ülkelerin bir yıllık ‘’Küresel Rekabet Edebilirlik Raporu’’na uygun olarak çeşitli suçları baz alarak ülkeleri güvenirliğine göre sıraladığı raporda aynı şekilde Finlandiya en güvenilir ülke olarak listenin en başında yer aldı. Eğitimin toplumsal yaşamı etkileyen her alanda istenildiği doğrultuda iyi ya da kötü yönde etkileyici oluşu farklı araştırmaların raporlarıyla somut olarak gözler önüne seriliyor.
b) Toplumun ve Devletin Eğitimden Beklentileri
‘’Eğitimin meydana gelebilmesi, toplumsal bir atmosferin varlığıyla mümkün olmaktadır. Bu nedenle de eğitim düşüncesi, toplumun sahip olduğu düşüncenin etrafında şekillendirmek durumundadır. Dolayısıyla bireyin eğitimiyle ilgili bütün faaliyetleri, toplumsal zemine dayanan düşüncelerin birer yansıması olarak kabul edilmektedir.’’ (Akyüz, 1991). Toplumsal varlığından ayrı düşünülemeyecek olan bireylerin eğitiminde müfredatların birçok ülkede kendi toplum ve devlet ideoloji ve düşüncesine uygun programlandığı görülmektedir. Fakat bunun doğruluğu ve gerekliği hakkında çeşitli tartışmalar yürütülmekte.
‘’Ezilenlerin Pedogojisi’’ kitabının yazarı Paulo Freire’ye göre devletlerin zorunlu eğitimin üzerinde durmaları kapitalizmin devamlılığı, işçilerin-emekçilerin kapitalizmle barışık bireyler haline gelmesini sağlayacak önemli bir araç olarak eğitimi görmeleridir. Ona göre eğitim, öğrencileri eleştirel düşünmekten uzaklaştırıp dakik, uysal ve itaatkar hale getirmenin yollarını arar ve buna uygun programlanır (1995).
Robert K. Merton ise çevreyi ‘’kültürel çevre’’ ve ‘’toplumsal çevre olarak ikiye ayırır. Bu iki çevre arasında bir greginlik olduğunu, bunun sebebinin toplumsal çevrenin kültürel çevre dayatması olduğunu öne sürer. Bu doğrultuda toplumda kargaşa çıkmasının da önüne geçilmiş olduğunu iddia ederek toplumsal yaşamın kültürel değer ve normlara göre düzenlenmesi gerektiğini söyler. Buradan yola çıkılarak eğitimin de kültürel değerlere ve toplumsal normlara göre programlanması yorumu yapılabilir (1957). Eğitim müfredat ve programlarında incelenebilecek bu tartışmalar özünde toplumun ve devletin eğitimden beklentilerini de açıklayabilmek açısından açıklayıcı olabilir.
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ne göreyse öğrencilerin ‘’bilge, sorgulayıcı, ahlaklı, vatansever, iradeli ve üretken’’ profillere sahipolması yönünde programlanacak eğitim sisteminden bahsediliyor. Bununla birlikte eleştirel düşünme özellikleri kazandıran bireyler yaratmanın yanında Erdem-Değer Eylem Çerçevesinde Freire’ninkarşı çıktığı, Merton’un savunduğu toplumsal modeli eğitimde sentezler.
Toplumunsa eğitimden iki farklı beklentisi vardır: aydın bireyler ve ekonomik düzeyi yüksek bireyler. Aydın bireyler belli bir eğitim seviyesine ulaşmış veya bitirmiş, meslek edinmiş, topluma öncülük edebilen kimseler yaratılmasıyla ortaya çıkarılacak kimselerdir. Bu kimseler toplumda saygı görüler ve toplum tarafından eğitimin bu tip bireyler yaratması beklentisi oluşur.
Diğer tarafta eğitim süreci sonrasında ekonomik düzeyinde iyileşmelerin olduğu, iyi bir yaşam standardına sahip olan kimseler de toplumun eğitimden beklentileri arasında karşımıza çıkıyor. Bu, toplumun eğitimin sadece bir meslek edindirme amacıyla verilmesi düşüncesiyle paraleldir. Eğitimin meslek edindirme, ekonomik iyileştirmelerde bulunması konusunda yetersiz kaldığı durumlarda ise toplumu yukarıda bahsettiğimiz aydın kimsenin de olmadığı yanılgısına götürür. Burada toplumun ‘’aydın’’ tanımını hatalı ele aldığı gerçeğiyle karşılaşıyoruz. ‘’Bireyin toplumdaki statüsü / statülerine dayalı rollerin bütününde olduğu gibi mesleksel rolleri de değişik biçimlerde değerlendirilir. Statünün değerlendirilmesi onun saygınlığını ortaya çıkarır. Saygınlık, bir statüdeki bireyin rol davranışının değerlendirilmesidir. Başka anlatımla, bireyin, statüsüyle ilgili beklentileri ne dereceye kadar başarılı bir biçimde yerine getirdiği hakkındaki değerlendirme saygınlıktır.’’ (Tezcan, 1991).
c.) Toplumun Kültürü İçinde Eğitimin Yeri, Kültür Süreçlerindeki Rolü
Kültür, içinde eğitimi ve eğitim şekillerini barındırdığı gibi eğitim de kültür karşısında çeşitli görev ve değiştirme etkilerine sahiptir. Bu yanıyla eğitim-kültür ilişkisi çift yönlü bir etkileşime sahiptir
Kohen, kültürü “ genel olarak inançlar, değer hükümleri, örf ve adetler, zevkler, insan tarafından yaratılan her şey.” olarak tanımlar. Gökalp ve bazı Batı düşünürlerinin ortak fikrine göre ise kültür, “ milli, sosyal (toplumsal-içtimaî), manevî, tarihî, devamlılık (süreklilik)” özelliklerine sahiptir. Bu özelliklerden başta devamlılığa eğitim sağlar. Eğitim, kültürün toplumdaki kuşaklar arası aktarımını, kültürel değerlerin korunmasını ve biriktirilmesi görevini üstlenir.
Eğitimin kültür üzerinde aldığı rol sadece bununla kalmaz, toplumsal değişim ve dönüşümün etkili gücü olarak ortaya çıkar. Eğitimle beraber ilerleyen teknolojik gelişmeler, üretim ilişkilerinin (Marx, bütün toplumsal ilişkileri bunun üzerinden şekillendirir) değişimi eğitimin kültür süreçlerindeki yerlerinden bir kısmı olarak tarif edilebilir. Başka bir deyişle, “Eğitimin sosyal değişimi açısından rolünü ve fonksiyonunu şöyle temellendirebiliriz.
Eğitim:
-Sosyal değişmelerin aktarılması aracıdır.
-Bireylerin, grupların ve topyekün toplumun, değişmelerin doğurduğu yeni durumlara intibak ettirilmesi aracıdır. Buna, toplumun yeni icat ve keşiflere alıştırılması da diyebiliriz.
-Sosyal değişmelerin gerektirdiği yeni insan tipinin yaratılması aracıdır.
-Sosyal değişmelerin gerçekleştirilmesi aracıdır.” (Celkan, 2018).
Kültürel yapının eğitimle ilişkisinin çift yönlü olduğuna değinmiştik. Eğitimin kültürün üzerinde etkili olduğu gibi kültür de eğitim üzerinde etkilidir. “ Eğitim, toplumun kültürel yapısına göre şekillenir, amaçları ve fonksiyonları, buna göre belirlenir. Toplumların kültürel yapıları farklı olduğu için eğitim sistemleri, politikaları ve felsefeleri de farklıdır.” (Celkan, 2018).
Emile Durkheim; eğitimin amacının, toplumun üyelerine uyum sağlama, ben seçme, dayanışma gibi özelliklerle, toplum yaşamanın gerektirdiği bilgi ve becerilerin kazandırılması olduğunu kabul eder. Böylece eğitim yoluyla kültürün topluma aktarılabileceği kültürün yaygınlaşabileceğini savunur.
Sonuç olarak eğitim ve kültür iç içe geçmiş bir yapıya sahiptir. Bu iç içe geçmiş yapı eğitim kurumlarıyla birlikte sağlam bir yapıya bürünür. Eğitim kurumları, farklı kültürlerin bir arada bulunmasına imkan vermekle bunlar arasındaki kültür alışverişini hızlandırır ve farklı kültürlere saygı duymayı öğretir. Okullarda verilen tarih dersleri de birincil olarak milli kültür birinci yaratma ideali ile verilir. Bunun sonucunda eğitim yoluyla toplumun bütünlüğünü sağlamak, sosyal menfaatleri bireysel menfaatlerini üstünde tutmak ve milli kültüre sahip çıkıp geliştirmek gibi kazanımlar tayin edilir.
Dünyadaki bütün toplumlarda da eğitim bireyi toplumsallaştırma yönelik programlanmış bir eğitim yoluyla toplumsal/kültürel kimliği ile tanışır, kazandığı eleştirel düşünme becerileri ile insanların kendi potansiyellerini keşfetmesini sağlayarak toplumsal değişime dönüşme ve kültürel süreçlere etkin katılımı sağlar.