Saklıyız bir köşesinde, dert yüklü bu teknenin seyrediyoruz tehlikeli sularda, karanlık ufuklara doğru. Susuyoruz sen ve ben, garabet bir öykü yazılmasın diye.
Bu çaresizlik, göğsümün ortasında ağırlaşan sancının, bünyemde yarattığı yankısıdır. On üçünde, on beş canavarla savaşan bir çocuğun yüreğindeki yorgunluğu, korkusu, kalabalıklar içindeki yalnızlığıyız sen ve ben. Bir savaşın ortasında, kardeşini kaybedecek olmanın korkusuyla boynuna sarılıp ağlayan çocuğun nefretiyiz biz. Korkuyla körelmiş kılıcıdır bu adaletin, bedenimizi bir gece sokakta parçalayan. Canavarlara, bombalara, hukuksuzluğa karşı duramayışımdandır eksantrik düşüncelere abanışım.
Yasak sınırların ötesine saklamışlar bizi, boynumuza asılı günah defterimiz. Sana sarılmayı haram kılmış bir çocuğa kıymanın cezasını kesemeyenler. Şimdi öpersem seni, yağar mı başımıza taşlar, acır mı kurşunlara hedef olan bir çocuk gibi canımız?
Yüksek duvarlarla çevrili etrafı özgür ruhların. Aşılmaz mı sanırsın bu yasaklı duvarlar, dönmez mi namlunun ucu sana, bana? Varsın aksın kanlar azgın ölümün boğazına. Kurumuyor, taşsın o vakit bu kan gölü. Boğsun kana susamış vicdanları da. Devrilir mi dersin kötülüğün tahtı, yaşamak düşer mi bahtımıza? Azalıyoruz saklandığımız köşelerde, çıkar mıyız bu ölüm atmosferinden, tutabilir miyim ellerini, uzanır mıyım dizlerine, kapatır mıyım gözlerimi…