Büyük harflerle sevdim,
küçük harflerle kıydım.
sevgi dediğimiz bir içimlik su,
bir yudum okyanus,
bir günlük asırdı.
sonra, son verdik
derinliğimizi kemiklerimizden ayırdık
bir ürperti sardı dağ yamaçlarımızı
yağmurlar taş yağdırıyordu,
can kaçmaya yeltenemiyordu
soğuk bir kıtanın ortasındaydık
vardığımızda kıtanın ucuna
döşümüzün zindanında olduğumuzu anladık!
sarılmak ne hacet?
biz, bir bir dökülmüştük.
aşk sahnesinin figüranıydık
ardımızda terk edilmiş anılar,
önümüzde sevilmeye bekleyen tenler vardı
sahnedekilerin izleyicisi bizdik,
bizdik sahnede rol kesen çılgınlar
gözlerin ateş saçarken,
kıvılcıma tav olmuş gönlüm nasıl da ateşinin altında gezeliyordu
sahneden indirilmemiz isteniyordu!
biz, bize düşen görevi yerine getirerek
parçalarımızı evrene dağıtmıştık
kimse bize, biz demeyecekti artık.
biz,
güneşin doğuşunu resmeden gökyüzünün
beyaz bulutlarının kırmızıya çalındığı vakitlere kör kaldık.
biz,
evrenin parlaklığını alemimize ulaştıran yıldızların kör alıcılarıydık
biz,
iç alemimizdeki çocuklarımıza yabancı kalmış iki kör gezgindik
biz birbirimizi arayan ama hiç bulamayan iki budala aşıktık
yollarımız aynıydı,
adreslerimiz birdi
ne olduysa sahnede dev gibi görünmek için büyük harflere sığındık
ve küçük harflerle tüm anılarımızı tarumara uğrattık.
geçmişi unutma,
geçip gidenleri de,
varsa yoksa bir sevgi kaldı
o da duygularımıza merhemdir.
sesini hiç kısma,
sahne elbet bizi tekrar çağıracak
başkalarının çıkmazına yol ve yön
ya da uğramayacakları adres olacağız.
elbet bir olacağız, bizden habersiz.