biri görsün gerek dedim 

ben susayım o görsün 

o içsin ben susayım 

ne fenaymış 

anladım 

anladım karşısında soyunsam bu kadar anlayamazdı 

yıllarca ne büyük debelenme aynı çamurda 

şimdi yalvar yakar, kim bağışlayacak seni 

ne için koştun nereye yetişemedin 

kaç gökkuşağı kaçırdın 

hiç saydın mı kaç yaşındasın 

bugün kaç bebek doğdu, kaç kişi sevişti 

hangi kavgada kaç diş döküldü 

merak ediyorum merak ediyor musun 

annen kaç gece ağladı gizlice 

derdine yandığımın dünyasında

kalbim kaç parçaya dağılabilir mesela 

unutmak un ufak etmekten gelirmiş ya hani 

ufalana ufalana unutur muyum kalbimi 

içinde çürüyen tüm cesetleri 

daha kırılacak yer kalmadı sanırken 

milyon parçanın milyon parçaya dağılmasını izle 

havai fişek gösterisi gibi 

ama kuşları korkutmayan bir tören bu, sadece benim hissettiğim 

seni pamuklara sarsınlar 

bir izmaritin acımadığı koca pamuk tarlasının ortasında 

ikindi uykusundayken ben 

anlayamıyorum ki 

ben nerede bitiyorum sen nerede başlıyorsun 

bazen bir kulak çınlamasında 

ya da bir kuşun rüyasında 

denk gelir gibi oluyoruz 

29 şubat geceleri 

-elif 

 

 

hiç bilmediğin bir dilde fısıldar gibi kulağına 

çakallar sürüsünün ortasında 

acı çekmeden ölmek için yalvaran bir koyun 

acizliğinde boğuşurken sen, 

bir dünya küskünlüğünle 

barışmak zorunda kalıyorum 

içinden geçip gittiğin yangınları 

kim söndürüyor sanıyorsun bilmiyorum 

birimizin gülmesi lazım diyorum 

ama ağlamandan bana sıra gelmiyor 

izin ver sana yalanlar söyleyeyim 

gerçekten ağlatacağıma 

seni yalandan güldüreyim 

biz aynı gün doğmadık küçüğüm 

ama aynı beşikte öleceğiz 

istediğin kadar kaç benden 

kaybolunca eve seni ben getireceğim 

ve sakın dünyadan alacaklıymış gibi 

topuklarını vurma yere öyle 

toprak, adımlarını 

yağmur, göz yaşlarını 

tanrı günahlarını sayar 

-doğan