Yine gecenin bir yarısı, saatler 03:07 gösteriyor. Güzel geçen bir günün ardından yine belirsiz ve nedensiz şekilde gelen duygu patlamasıyla boğuşuyorum. Kulağımda “Bir Derdim Var” şarkısı ve aklımda tek bir soru “Gerçekten bir derdim var mı?” Bu soru aylardır hatta yıllardır kendime sorduğum bir soru; neden soruyorum, ne zamanlar soruyorum, neden soruyorum hiçbir fikrim yok. Her şey tam yerine oturuyor ve hayat güzel gidiyor derken bir şekilde yine her şeyi bozuyorum . Bu bozmaları bazen kendi kendime çok düşünerek, bazen bu düşünceleri başkasına aktarıp onları kırarak, bazen ise hiçbir şey yapmayıp öylece durarak yapıyorum. Kendime bile güvenemezken bir başkasına kolayca güvenip sonrasında korkmak istemiyorum, kendimi sevme yolunda narin adımlar atarken başkasının beni sevebileceğine inanmak istiyorum ama ne kadar bunları istesem de her zaman bir şekilde kendimi sabote ediyorum. İnsanın en büyük düşmanı kendisi ve fikirleri değil midir zaten? Kendi düşünceleriyle bazen kendini yıpratır, bazen yanlış anlar bazen ise anlamak istemez. İnsanın kendisi kendisini öldürmez mi zaten? Peki bu ölümü nasıl geri çevirebilir biri, nasıl hayata geri döner, neye tutunur?
En Büyük Düşman
Yayınlandı
Sanator Bey
2024-11-16T05:05:52+03:00Duygu patlamanıza, ellerinize sağlık... Bazı insanlar, hem kendisini öldürebilen hem de yaşatabilendir. Her şey güzel giderken, yıkar, sonra tekrar küllerinden yapar. Hep detaylar üstünde düşünür, derinleşir, bir şeyi beğenmez ve tekrar yıkar. Mükemmelliyet takıntılı bir sanatçı gibidir, yıkıp yaptıkça, her gün daha güzel ve daha olmuş olur. Kendisi kendisini beğenmez, ama başkaları hayran olur gizli gizli. Gönül bağılı yüksek kişilerin, doyumu zordur. Dertsiz yapamaz. Dert yoksa yaratır. Evrenin genişlemesi ve hareket etmesiyle paralel bir itişi vardır. Kararsız ve durağan her madde gibi insan da yaşadığı araflarda kaybolup gidebilir. Ama koca devranın ritmine uyarsa başka. O insanın zihni bulanık, çamurlu bir suya dönerse, dinginleşmesi için durup o suya odaklanması gerekir. Ta ki, o su berraklaşıp insan sudaki yansımasını görene kadar. Hareket dediğimiz ise insan için, aslında doğduğu ve uğruna yaşadığı mefkureyi, tutkuyu, yaşama sebebini keşfetmektir. Sonra severek, ilgi ve alakasını, dikkatini toplayınca insan, odaklanır da odaklanır tutkuna olduğu şeye, bir bakar ki, yoksunluğunu çektiği her şey peşinden gelmeye başlar. Bir numaralı fizik kuralı olan çekim gücü düşünce ve gönül dünyasında da geçerlidir. Naçizane fikrinize ekleme yapmam gerekirse kısaca, bahsettiğiniz ölümden belki böyle dönülebilir. Severek, hem de çok severek, ama o sevmenin sadece ce sadece insanın kendinin mazotu olduğunu, muhattabıyla( nesne yahut insan) bir ilgisi olmadığını hatırlayarak