"Ben Kemal, İstanbul'da oturuyorum. Evde dört yabancı ile beraber yaşıyorum. Kendilerini bana ailem olarak tanıttılar ama ben onlara inanmıyorum. Size bu mektubu yazma sebebim beni buradan kurtarıp gerçek ailemle tanıştırmanız."


Uykusuzluktan mı pek bilinmez ama gözleri şiş ve göz altları mosmordu Kemal'in. Mektubu komodinin en alt çekmecesine, çoraplarının yanına sıkıştırdı. Daha fazla direnemeyip uykuya teslim oldu.


Vücudunda hafif bir karıncalanma ve üşüme vardı. Gözlerini araladı. Yatağının karşısındaki masada oturan birini gördü. Bir şeylerle uğraştığı barizdi. Korkusunu ve cesaretini alıp bir kenara attı, ikisine de ihtiyacı yoktu; mümkünse hiçbir şey hissetmek istemiyordu. Ses çıkarmamaya dikkat ederek yatağından kalktı. Masaya yaklaştı. Kimdi bu adam? Şaşırmıştı çünkü masada kendini gördü. Yetişmek için hızlanmanın yansıması olan telaşla ve ruhunu geride bırakmayacak kadar yavaşça bir şeyler yazıyor, karalayıp tekrar yazıyordu.


Her yer dönmeye başladı şimdi. "Gözümü kapatıp açsam uyanırım belki." diye düşündü Kemal. Gözünü kapattı kapatmasına ama açtığında masada zincirlenmiş vaziyetteydi. Önünde bir kağıt duruyordu. İradesizce kağıda bir şeyler karalıyordu. Kemal karanlığa atılacak ilk adımın heyecanı ve ürkekliğiyle okudu bu sayfayı:

"Ben Turgut'unu arayan bir Selim'im. Bulamayacağımı biliyorum ama arıyorum. Benim tutunabileceğim üç dal vardı. Ufak bir rüzgarda yaprak döken, sallanarak kendinden geçen üç dal. İki tanesi uzun zaman önce kırıldı. Tüm derdimi bir tanesi yüklendi. Dayanamadı, şimdi o da kırıldı. Dalın yere düşüşü gibi ben de yere çakılmak için düşüş yolculuğuna çıktım. Hoşça kalın, kendimi tamamen Selimliğe bırakıyorum. Baştan aşağı Selim olmak için derin bir nefes alıyorum."


Kemal yazılanları okurken ruhundaki kilitlerden biri açılmıştı. Neden ailesini bulamadığını şimdi idrak ediyordu: Henüz kendini bulamamıştı.


Gözlerini açtı. Gerçekten uyandığını parmak uçlarına kadar hissettiği sıcaklıktan anladı. Rüyada ısınamazsınız çünkü hep soğuktur orası. O an sadece kağıtta yazılanları düşünüyor ve kımıldamıyordu. Sadece bekledi, Selimliğin gelip onu sarmasını bekledi; ölümü bekledi. Kapı aralandı, odaya biri girdi. Kemal'di. Adam, "Ben Turgut'unu aramış ama asla bulamamış bir Selim'im," dedi. Yatakta uzanan Kemal hafifliyordu, ızdıraptan kurtuluyordu, gülümsüyordu; "Hoşça kalın," diyordu. Gözlerini kapattı ve ruhunun bedenini terk edişini mutlulukla izledi. Demek ki mutlu olmak mümkünmüş.


(Sevgiyle O. A.) 2018-2019