"İnsanın kaderi ruhunda yatar"
Alfred Adler
Yaşam, seçtiklerimiz ve seçildiklerimiz arasında doğan çelişki, paralellik üzerine kurulur. Bu ilişki basit bir formül. İnsanlar bir şeyler seçer. Bir şeyler ister. Bir şeyler söyler ve yapar. Bunların bazıları mutlu ederken bazıları mutsuz eder. Bu mutluluk ve mutsuzluk insanda anlam bulamadığı vakit, yani "neden, ne için?" sorusuna cevap bulamadığı vakit; mutsuzluk için depresyon, mutluluk için ise ayakları yerden kesilmeye neden olur. Çoğu zaman bu soruları soramaz insan, özellikle mutluluk haleleri başını sardığında asla bunun nedenini merak etmez, kısa anın tadını çıkarır. Mutsuzken acının verdiği güdü ile soruyor olması da pek önemli değil çünkü sorduğu soru mutsuzluktur. Mutsuzluğun nedeni değildir.
Bu soruları sormak, ruhu arayan anahtarlardır. Anahtarı bulmak öncelikle doğru soruları sormaktır. Bu anahtarlar felsefik görünse de kastettiğim soyut, silik ve flu şeyler değil. En basit en temel insandır. Ve çok basittir. Her basit şey gibi çok zordur. Futbol için meşhur bir söz vardır: "Futbol basit bir oyundur, çok zor olan ise basit oynamaktır." Bu anahtarlar biziz. Seçtiklerimiz. Bizi mutsuz eden, seçildiklerimiz arasında doğan çelişkilerdir.
Bizi mutlu eden ise seçildiklerimiz arasında doğan paralelliktir.
Önce bir aileye seçiliriz. Bir anneye, babaya, kardeşlere ve akrabalara. Daha sonra bir kimliğe seçiliriz. Bir dine seçiliriz. Bu seçilme durumunun ne kadar uzayacağı açık. Hepsini tek tek ele alıp seçtiklerimiz arasındaki ilişkiyi düşününce, ne kadar zor ve korkunç görünüyor. Biz, sadece kimliği ele almaya çalışalım. Seçildiğimiz kimlik hayatımızı ne kadar etkileyebilir ki? Amerika'da işsiz bir zenci olmak, Afganistan'da fakir bir Hazara olmak, İsrail'de Müslüman olmak. Elbette ülkemiz için vereceğim örneği tahmin ediyorsunuz, fazla mutsuzluk yaratmamak için yazmayacağım. Bu kendiliğinden seçilim, seçmek istediğimiz her şeyin prangası olabiliyor çoğu zaman. Başta dediğim gibi kolay bir formül gibi çok basit görünüyor elbette ama çok zor. Çünkü aynı zamanda seçtiklerimizden de hiçbir zaman emin olamıyoruz. Neyi istediğimizden çok emin olduğumuz şeylerin gerçekleşmesi ile, büyük hayal kırıklığıyla yüz yüze gelebiliyoruz. Bir bakmışız, istediğimiz bu değilmiş. Başka mutlulukların formülüne inanmış, öznel durumunu unutmuş ve denemişiz; sonuç hüsran. Mutluluk anında da durum çok farksız olmayabiliyor. Mutlu olmamız beklendiği için veya başkalarını mutlu ettiğimiz için mutlu oluyoruz, çok kısa bir süre sonra ruhumuzda yatan kadere dönüyoruz.
Adler'in dediği gibi; kaderimiz ruhumuzda yatıyor. Ruhumuz; seçtiklerimiz ve seçildiklerimiz arasındaki ilişkidir, yani mutluluk ve mutsuzluktur.