Bir sağanak yağmur gibi düşünceler,
geçmiş yılların günleri bir şerit gibi,
her gün adımladığımızı sandığımız,
bastığın yerin her gün değişmesi
ve hiçbir anlama gelmemesi dedi,
sonra vuku bulacak olan,
üzgünüm diyecek,
sanrılarım son günlerde beklemediğim oranda arttı,
gülünç gelecek kulağa belki de ama beni yeryüzünde var eden şeylerden nefret ettim,
her edimin askıya alınmış olduğu arazide yazarken,
bir müzik ilişiyor kulağına, yabancı dilde enstrümanlar,
sanrılar diyorduk sormayın efendim,
kendimi şair sanıyordum, gülünç bir hal içinde,
bir şairin hayatını sürdüm lakin bir şairlik kisvesi yoktur bende,
şair olamayacak kadar aptalım ben de,
hiçbir yüzyıl savaşında bulunmadım,
gözlerimi açtığımdan beri bahçedir gördüğüm,
satranç tahtası üzerinde azizliğimi vesaire duyurmadım,
yok efendim vallahi palavra zarların hileli olduğu,
şans faktörü falan hikaye hocam,
olasılıklar var artık, fizik var, bilim var,
simyacının laboratuvarını görmek isterdim,
tahta bir kulübe düşlüyorum,
içerisi temiz ve temizliğinden sorumlu olan kişi pek titiz
böyle şiir olmaz olsun,
ben de bir daha anlatmayayım hiçbir hikaye ki biliyordum,
göksel kıvılcımların doğurduğu Prometheus, sonsuzluğun içine
kontrol altına alınmış olan Ateş'i yazdığında,
ben de orada olacaktım!
Sonra bir şeyler anlattığım gerçeğini fark edecekler,
yakalanmadan biraz önce oluyor bu,
olduğum yerde mutluydum,
yani bana ait hissettiren başka bir yer yoktu,
suçlarımdan birinin kollarını mı düşlemeliydim,
yoksa naylon dünyalara mı bakmalıydım,
her şey hızlandığında, ben de onlara yetişmek amacıyla ivme kazanıyordum,
kapının korku filmlerindeki gibi gıcırdaması odaya güzel bir hava katıyordu,
müsaadenizle çocuklar deyip, sessizce sahneye mi çıkmalı?
Aman neler diyorum! Ya görürlerse beni? Görünmez olma yeteneğinin ne anlamı kalır?
en iyisi sessizce yaşamak, gözlere görünmeden gizlice, süzülerek karanlıklarda,
sabahın erken saatlerinde karşıdan karşıya geçenlerin arasına karışarak,
ya da bölüşür gibi gök yüzünü seninle!