Hayat, şeylere verdiğimiz anlamlar ile gerçek anlamları arasında bölünmüştür belki de. Tüm bildiğim suçlu hissetmekten vaz geçemediğim, Kafkavari bir utancın içinde buluyorum kendimi. Kendiliğimden yoksunum. Ben bulutların üzerinde demir atmış bir korsanım, böyle düşünmekten beni alıkoyan ne? Gerçeklik mi? Güldürme beni.
Yazı, kimse yokken söylediklerimizdir. Söylenmeye değer olmasa da bizi konuşmaktan kurtarmayan şey nedir? Umut mu? Bilmiyorum.
Biraz ayılır gibi olunca, yeniden başlayan sarhoşluk sürüncemesi. İnsanların anlamlarını yitirişi ve sonsuz yalnızlık. Tüm bunlar çok sıradan artık, insanın hissettiği en mahrem duygular çok sıkıcı, acı gibi, sevinç de manasız. Varlık hiç böyle anlamlara gelmemişti belki de, varlık en anlamlı olanıydı, en tümel, en ötedeki, aşılmanın kendisini anlamayı gerektiren. Düşünmekten bahsediyorum yahu.
Fotosentez yapmak yahut soluk almak gibi, yakında ölecek olsan bir soruyu araştırırdın, "kimim ben?", "neyim ben?" daha doğru olurdu,
binlerce yıllık evrimin bir parçası,
her zaman birbirini öteleyen bir ulaşımda,
hep en üst tabakada olan,
ateşin yandığı, ne demektir? Ateşi yakan şey ateşte barınmaz, bir anlığına oradadır, sonsuz gözden dünyayı seyreder, yanmayan bir ateş, kül müdür? Ateşin de ruhu olabilir mi acaba? Riskler var, isim sanılıyor böyle şeyler, bir şeyi imliyor sanılıyor. Yanılgı...
Eşikten bahsediyorduk, bir aşılmanın izinde sürekli ötelenen, olmanın olanaklılıklarından olan. Ve bazen berisindesin kendinin, kendinle arandaki mesafeden bakıyorsun kendine, bir uyanış halindesin, rezilsin, yahut mükemmel, mühim değildi, hepsi bir sahne hepsi bu kadar, uyanabilirsin dedi illüzyonist, uyumamıştım ki dediniz, bu bir inanç savaşı. Daha korkuncunu görmedim. Şimdi ne söylense bir sonrakine eklenecekti ve bir yığını oluşturacaklardı, adını Slavca kökenli bir kelimeden alan. Seyrediyorum O'nu, biçimi yine değişmiş, tam O'na özgü bir özellik, devingendir, Aristotales'in ilk devindiricisi, akla geldiğinde yitip giden harika bir fikir gibi,
Son derece devingen ve akışkan bir madde, Canlı'nın ilk formu, bir tasavvura sığmazlık var bu işte, doğasında var olan öte, sonsuz gibi kavramlar, suyu bulandırmaktan öte geçmemiştir, sonsuz hep artar, yahut hiçlikte varlığı buluruz, oysa gerçek hiçlikte hiçlik bile barınmaz. Tasavvuru aşan tüm bu şeyler yığını, isimsiz bir imkansız lakin isimlendirilmiş işte tasarlanmış, Odradek. Vuluanda, gibi bir kelimeye verilmiş tüm anlamlar yıkılır böylece, her şeyi yeniden inşa etmek gerekir.