Son nefesini verene dek bitmeyecek bir şiirdim
Şimdi ikimiz de derin bir nefes aldık,
boğuluyoruz,
ama geri veremeye gücümüz yetmiyor...
Sadece şairler değil,
şiirler de boğulurmuş.
Bana bıraktığın,
bir oruç gibi güvene susamışlığım oldu;
Tanrının bile kabul etmeyeceği.
İbadet gibi severken ben,
sen kendini bu dinden,
aforoz ettin.
Rüzgarda dağılan saçlarımı
düzeltemiyorum artık iki parmağımla.
Canını feda edeceğin her bir telini,
kestim defalarca.
Kalbime dokunduğun yolları,
hiç görmediğim çiçeklerle donattın.
Penceremden o sokağa bakıp,
gölgeni görmek istedim defalarca.
Artık işkence görmüş bir şiirim ben.
Ve sen o çiçekleri,
hiç sulamadın.
Annemin yaktığı yerden,
ateşe verecektin dünyayı
Şerefine!
Ben yanarken uzatmadığın bardakların...
Dürttün içimdeki narı,
nasıl olsa üzerimde kırmızı bir bluz var diye
Artık düşecek sigara küllerinden korkmuyorum.
Yerden kestiğin ayaklarımı,
yere indir derhal!
Gökyüzüne çıkacağım,
bir duman daha kalmadı.
"O kurbanlarından biri,
ben olamazdım" demiştim
Söyle
Kaç cadı kaldı ateşe verip yakmana?
Şehrindeki yorgun evimi,
sen yıktın,
kendini Tanrı sanırken yarattığın depremlerde.
Göz kırptığımda umutla açan gözlerimi,
nakışlı işlemelerle diktim.
Düşman olduğum bir yörüngenin ışığında,
mezarlıklar hareket etti.
Kıyamete beş kaldı:
Hadi sessizliğe gömülelim!
Kurbanlarını hep kırık kanatlarından
tanıyan adam...
Diyeceklerim var;
bıraktığım fedakarlık anında,
içinden çıkan narsist Tanrıya
K u l a k l a r ı n d a y a n k ı l a n a c a k :
Sen benim kırık kanadımı bilip de kırdın
Dinlemesen de
Sağır edici sessizliğini bu hayatın
Kulaklarında yankılanacak,
sen son nefesini verene dek...
(20.4.2024, 18:18, Cumartesi)
Fotoğraf: "O gece izlediğim Ay" - Burcu Bilkil