Bazı anılar vardır, artık eskisi gibi olunamazdır. Yapılacak hiçbir şey, kaçacak hiçbir yer yoktur. İnkar edemezsin. Bırakmak veya metanetli olmak bir şey değiştirmez. Olacak olan olmuştur veya oluyordur. Böyle anları yaşamanın en mümkün olduğu yerlerdir hastaneler. Benim için bir hastane koridorunda benliğimde yarıklar oluşmaya başladığını hissettiğim iki olay var. Benliğimde ve tüm yaşamımda. Bir tanesine burada girmeyeceğim. Aslında diğerini de ne kadar anlatabilirim emin değilim. Anlatabilecek kabiliyetteyim fakat yüzleşebildim mi hiçbir fikrim yok. Sözü uzatıyorum, bundan sanırım. Herneyse, bir yerden başlamam lazım. Hastahane koridoruna dönelim. Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastahanesi, onu getirmek çok zor olmuştu. Artık yatışı kesinleşmişti, koridordan geçip kapıdan çıkamazdı. Ambulans gelene kadar oradaydı.

Binanın arka tarafında sigara için bir alan vardı. Elbette açık bir alan değildi. Hastalar kaçmamalı. O hala gidebileceğini düşünüyor, doktora söylemem gerekenleri tembihliyordu. Hastahaneye girmeden önce de söylememiz gerekenleri planlanmıştı ve bana bir kaç kere ezberletmek için anlatmıştı.

Çok korkuyordu. Çok ama çok. Fakat hala dik durmaya çabalıyordu. Çocukluğumuzdan beri birlikte olmasak korktuğunu anlamazdım. Benden yardım beklediğini, bana sığınmak istediğini. Her an bir ihanet bekler paramparça bir çocukluğu olduğunu bilmesem, biliyorum çünkü o çocukluk bizim ortak geçmişimizdi, bana güvendiğini sanabilirdim. Bu sebeple hastanede kalması gerektiğini ona söyleyemezdim. Başına gelenlerin farkındaydı da aslında ama...

Hızlı ve kısa nefeslerle sigarasını çekerken, sürekli hareket ediyordu. Kontrolünü kaybetmemek için öyle ağır bir mücadele içindeydi ki, üzgünlüğümü asla belli edemezdim. Ben de korkuyordum. Gösteremezdim. Dağılırdı. Hastalanmaya başladığında onu güvenli bir yerde tutan şeylerden biri de müzik olmuştu. O sıralar bir arada olmadığımız için durumu ilerleyince fark etmiştim. Herneyse. Orada bir şarkı açtı. "Dam üstüne çul serer" Dinmeyen, Sisler Bulvarı albümü. Türkünün modern bir yorumu. Ona ait tek şey o şarkıydı o an. İçine düştüğü şüphe ve paranoya kuyusunda ona ait çok az şey kalmıştı. Şimdi de çıkmayacağı bir yerdeydi. Bense gözlerim bile dolmadan, dudaklarımda küçük bir düşme bile olmadan orada sigarasını eşlik ediyordum. Anlattıkları gerçekmiş gibi ama hep bir şüphe bırakarak. Beslememek gerekiyordu şüphelerini, ama ona inanıyormuş gibi de görünmemek gerekiyordu. Şaşırtıcı derecede iyiydim bu konuda. Karşımda benliği dağılmanın eşiğinde, sonsuz şüphe ve paranoyalarla, gücünü aşan korkularla pes etmeden mücadele eden o ve ben. Gücüme şaşakalmıştım. Kendimi bırakmam, bir damla göz yaşı dökmem mümkün değildi. Hayır biz eve gidiyoruz, yatışa izin vermiyorum demem mümkün değildi. Yapılması gereken belliydi.

Metanetime şaşkındım. Soğukkanlılığımla ilk kez bu şekilde yüzleşiyordum. Çok çok içerilerden bilmediğim taraflarım gün yüzüne çıkıyordu. Hissediyordum, bana dair bazı şeyler ise çok çok derine gömülüyordu. Zayıflıyordum da. Kırılganlaşıyordum bir yandan.

Çatlaklar yarıklara dönüşüyor ilerliyordu. Durdulamazlardı. Olanı kabullenmekten başka bir yol olmayan bir zamandı.

İçeriye girdik. Benim çıkmam gerekiyordu. Bir doktor bildirdi.

O an anladı, onu bırakıp gidecektim. Anlık bile denmeyecek kısalıkta çıplak bir panik ve korku yaladı yüzünü.

Bana baktı.

İkimiz için de hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktı. O öfke ve hayal kırıklığı gider miydi tamamen bilmiyorum ama kabulümdü. İyi olması beni sevmesinden önemliydi. Çıktım.

Bütün gün sevk için ambulans bekledik. İçerdekileri düşündüm. Onların arasında nasıl yapacaktı. Korkunç bir eşitlik vardı. Her yaştan, her sosyal sınıftan, her hastalıktan insan içerideydi. Korkunç bir eşitlik. Adaletsiz bir eşitlikti bu. Fakat bazen adalet aranmaz bir yerdesindir. Tek seçeneğin, tek çare olduğu yerde.

Akşama doğru ambulan geldi. Çağırdılar. Ben olmazsam ambulansa asla binmeyeceğini söylemiş. Çok inat etmiş. Buruk bir gülümseme yerleşti dudak kenarlarıma. Hala oydu işte. Ambulansa bindik. Artık durumu kabullenmişti. Nasıl çıkıp eve gidebilecegimizin planını yapmıyordu. Yol boyu öfkeye dönüşen korkusunu bana kustu. Onun bozulmuş gerçekliğinde bir bilinmezliğe yol alıyorduk. Her şeyi yapabilirlerdi ona. Her şey mümkündü. Karşı koymaya çalıştığı korku buydu.

Durduk. İçeri girdik. Yanımızda görevliler. Kıyafet teslimi ve üst arama yapılacaktı. Önde güvenlik arkada biz, yürüdük. Bir odanın kapısında durduk. Benim girmem yasaktı. Gözlerimin içine baktı, kapıyı kapattılar.

Yapılması gerekenler vardı, doktorun odasına gittim. İşler halledildi.

Demiş ki

-Son bir kez ablama sarılmak istiyorum.

Üst kata kliniğe gittim. Vaz geçmişler. Ona da göstereceğiz ablanı demişlerdi.

Hayal kırıklığını düşündüm. Kapının ardında beklediğimi biliyor muydu acaba?

Çok az ağlayabildim, arkadaşımız geldi, eve gitmek üzere çıktım.