Anayasanın ihlaliydi bu kadar düşünmek

Suç sayılırdı saatler süren dalgınlık

Uçurumlar vefalı bir yar misali,

Bekler dururdu.

Derinlik varsa sensin,

Serinlik yoksa belli ki sen yoksun

“dertlerin”, bırak hepsi benim olsun.

Gözünü hiç kaçırmadan ve sabrı taşırmadan

Gelen ben olayım, dünyanın hiç görmediği o bayram, ben olayım

hiç gelmeyen bahar ve hiç yağmayan kırmızı kar.


Nietzsche’nin dervişi ile aşkın sarhoşu, karanlıkta unuttular bu nahoşu

Bir yokla ceplerini,

biliyorum orada güneşin milyar senelik doğuşu.


Kuytu bahçe, derin kuyu, üç minare bir de şerefe

Titrek ışıklı paslanmış lüküs, gönülsüz bir sazende

tahtadan sazı ve demirden kalbi ile

yürümek ile varılmayacak o yerlere,

Uzak kentlere yani -belki başkentlere-

Gittik ama gelemedik

vardık da duramadık

Böyle muradın canı sağ olsun, eşref saatinin başı sağ olsun


Unutulmuşken edilen dualar

bir kutlu gün geldi çattı,

Ateş de unuttu görevini ve işçiler açlık grevini

Somunlar küflü peynirlere döşek oldu, helvalara yastık

Mayıs’ı bekledik hep beraber bir türlü gelmeyen bahar için

Cemreler radara takılmış, öyle yazdı gazeteler


Son defa bakabiliriz prangaya vurulu düşlerimize yüksek tepelerden şimdi

Elverebiliriz acının anayurdunda savrulan miskinlere

ateşler denizinden yahut gül bahçesinden.

Bir şevk kuşatır ağlayan gözlerimizi

ateşe yalınayak koşarız kimbilir

yanmaya meraklı karınca misali