Asuman karlı bir akşam üzeri duvarda asılı çivisi boş kalan resmi tekrar asmaya karar verdi. Hoş bir hayretliği vardı eski aşklarının. Sıcak çay gibi, şekersiz. Yurdu yanmış vaşak nereye sürüklense dersiniz, dışarıdaki sukunet evin rutubetini bastırmıyor, aşk da karın doyurmuyordu. Öyle hutbelerden de vedalardan da pek haz etmez, uykunun kokusu, mırıltının buğusu ve acının yatıştırıcı dozundan bir duble aldı mı hiçbir şeyciği kalmazdı. İnsan zaafiyetinin ürünü olan bir duygu yükümlülüğünden ve Gregor Samsa'nın bunaltıcı düşlerinden ne beklenirdi. Onlarca kitap indi yeryüzüne, sözler dizildi.

Şu daniskalığa hep nerden sokulacağımızı aradık durduk. Kısacık bir soluk için, yutulmayan ayaz mı kaldı?


Dinleyin;


Göğsümden daralan dünya, beni hangi boşluğa vuracaksan vur.

Kabzenin ucunda inadım var, kuytumda yağmur, bir hiçe yoğrulmuş, derimi giymiş varoluş.

Sen mahşer dersin;

Ben sabır, merhamet.

Yeryüzündeki huzurumu, çirkin kunduralarının altında kutlamıştır bu vehamet! Hadi zapdet.

Ki sen sandın; velinimet, ne esen yel kaldı ne yerimden ettiğin nemden coğrafyan.

Evimin duvarları soluk, evimin duvarları candan.

Ben dedim; ya sabır, ya merhamet.

Ne sen sağ ne ben selamet.

Bahşet, bu benim bulanık sulardan kalan en parlak görüntüm.

Rahmimde bir vahşet, sabret.

Bundan sonrası için bir planım, yeminim yok. Dilimi ısırdım, sesimi yuttum, ağrıyı durdurdum. Çöktü gök, yandı toprak, delindi okyanus. Gerdanımdan uzandı, ta magmaya vardı da meşrutiyetim, seni buldu Marmara'da. Ne şanlı bir yitişti, ben dahi zor yetiştim. Büyük cümlelere iliştim, sözümü piç ettim.

Ne de olsa benim uygarlığım burası, Yaradan yarasından kalma eski mâbed. Bağrımdakini bildiğimden beridir; bilmukabele toprağa dökmeden önce, iyice okuyup üflerim; hangi vatandan sürgün edildiysem, burasıdır yeni zarafetim.


"Biz bu ketenpereye aftos olmuşuz Asuman."

Şimdi bulunduğum yerde bir dayak malzemesi gibi dertim. Bu mazbaada madara olan bir bizim ruhumuz mu, boşversene Ez'ar.

'Düşen bir yaprak görürsen, beni hatırla demiştim.'

Rengimi sana kattım,

Sen alaca yandıkça, ben bulamaçtan farksız yakalandım. Bilirdim bataklıkta bir balık, U dönüşü nedir bilmez, bariyerlere çarptığında der: kurtuldum! Gel gör; bataklıkta değildir ama okyanusta da değildir.

Tüm bunları anlatsam ne fayda, genizamda bir tutam gök, bir avuç tütün ve onlarca günahım var. Avcumda kızıl toprak, yakamda bedduan, ellerimde sahipsiz öpücükler var. Bu yüzden nefesinde boğum boğum kesilişler, kabuslarında onların soğuk demir parmaklıkları var. Bulamadın çünkü, kafatasını turlayan örümcek gibi aradığın; fezanın kazasız bükülüşüdür önünde. Çok yazık, sen ki kasırganın yasısın. Devinim, 'üf' dediğin yerden başlar. Arkana yaslan;

Benim kıyametim burası, benim apolitik kayıtsızlıkla baş edemeyen sızım.

Budur teşebbüsümün önündeki yem.

Yekten sarsıcı, tastamam.

Tam burada:

Göğsümden daralan dünya, beni hangi boşlukta vuracaksan vur.