Sevgi neydi? Sevgi iyilikti, dostluktu, sevgi emekti... Buz gibi bir ülkeden, sımsıcak, Fince bir aşk hikayesi :)
***
Günümüz dünyasında geçen ancak buram buram nostalji kokan bu filmde romantizm, kara mizah, politik gerçeklik, emek sömürüsü, yaşam mücadelesi ve rock n roll gibi ögeleri göze batmadan ve uyumla izliyoruz. Kendi zor yaşam koşulları içinde çalışıp didinmeye ve hayatta kalmaya çalışan, bu bağlamda da yaşamaktan ziyade sadece takvimleri deviren bir kadın ve adamın sıradan ancak insanın içini ısıtan hikayelerine bakalım. Ansa tüm gün bir süpermarkette reyon görevlisi olarak çalışıp, vaftiz annesinden kendisine miras kalan tek göz odalı küçük bir evde yaşayarak hayatını sürdürmeye çalışır; Holappa ise iş güvenliğinden yoksun bir inşaat işinde çalışır ve aynı inşaatın prefabrik yapısı içinde yaşamaya devam eder. Görünürde duygulardan ve ideallerden yoksun, sadece yaşam içinde tutunmaya çalışan bu karakterler aslında günümüz dünyasında iş-ev arasında sıkışmış ve robotlaşmış modern insandan farklı değil. Hepimiz birer Ansa ve Holappa değil miyiz?
***
Filme geri döndüğümüzde dikkatimizi çeken ilk şey hikayenin hangi zamanda geçtiği sorusu oluyor. Ana karakterlerimize, arka planda izlediğimiz diğer karakterlere, kıyafetlere, mekanlara, kullandıkları telefonlara, ana karakterimizin evinde bir televizyonun dahi olmaması detayına baktığımızda sanki filmin 80'lerde geçtiğini düşünüyoruz. Ancak radyo yayınının düzenli olarak Ukrayna-Rusya Savaşı'ndan, sivil katlinden bahsettiğini duyunca da günümüz dünyasına geri dönüyor ve Finlandiya'nın kapısının hemen ardındaki bu kanlı savaşın gerçekliğiyle eş zamanlı olarak irkiliyoruz.
***
Modern dünyada hayatın tüm alanlarına ve hatta ilişkilere nüfus eden teknoloji, bu filmde ana karakterimizin hayatını işgal edemiyor. Öyle ki Ansa ve Holappa'nın ilk karşılaşmaları, tesadüfi şekilde birbirleriyle rastlaşmaları, plansız first date'lerinden, birbirlerine telefon numaralarını kağıda yazarak vermelerine kadar neredeyse tüm aşamalarda nostaljik bir flörtleşme izliyoruz. Tabii, bu flört bu kadar nostaljik ilerlerken, izleyici birtakım aşk filmi klişelerini de tahmin etmekte zorlanmıyor. En azından ben bir iki sahnede olayların nasıl ilerleyebileceğiyle ilgili tahminlerimde yanılmadım. Gerçekleşmesinin önünde hiçbir engel bulunmayan bu aşka elbette kaderin bir cilve yapmaması mümkün değildi :)
***
Filmde İskandinav filmlerinde aşina olunan bir durgunluk, ifadesizlik, robotik davranışlar ve melankoli yer alıyor ancak Ansa ve Holappa'nın hikayesi bu durgunluk içinde yüzümüzde anlamsız bir gülümseme bırakıyor. Filmin ardından bu ana ikilimiz haricinde aklımda kalan bir diğer detay ise filmin sonlarına doğru barda sahne alan iki genç kızın söylediği şarkıydı:
"...
Sonsuza dek buraya mahkumum
Mezarlığın bile demir parmaklıkları var
Dünyevi görevim sona erdiğinde,
Beni sadece yerin biraz daha altına gömeceksiniz.
Senden hoşlanıyorum
Ama kendime tahammülüm yok.
Bana başkası lazım değil, seni bilmem.
Eğer buradan gitsem bile,
Bunu sadece kendim için yapacağım."
***
Aki Kaurismäki imzalı 2023 yapımı Fallen Leaves, orjinal adıyla Kuolleet Lehdet, Finlandiya'nın Oscar adayı olarak gösterilecek derecede başarılı bulundu. Aynı zamanda Cannes jüri özel ödülünün de sahibi olmuştur. Film her ne kadar Fince oynayıp, ülkenin gri atmosferinde ilerlese ve günümüzde geçtiğini iddia etse de görebiliyoruz ki, hem zamanı hem de mekanı aşmakta zorlanmıyor. Öyle ki, sosyal yaşam ve ilişkiler sanki geçmişten bir zamanda olduğunu düşünmemize yol açacak bir analog işleyişe sahip ve sanki sadece soğuk ülke insanının yaşadığı bir melankoli ve monotonluk ele alınmış gibi olsa da günümüz insanının dünyanın neresine gidersek gidelim içinde sıkışıp kaldığı yetişkin yaşamını izledik. Buradan yola çıkarak Kaurismäki'nin bizi bize anlattığını söylemek çok şairane kaçmaz sanırım. :)
***
İyi seyirler
N.T. 🌼