merhaba, saat geceye çalarken ben de bu şehrin sokaklarından çalıyorum güzel anıları. öptüğün parkta oturup bir banka peş peşe yakayacağım seni sevdiğim geceleri. bu şarkı çağırdı seni geri, karşımda görünce anladım ihaneti. kalemim kınından, canımın canımdan çıkalı bir iki ay oldu. kısa süreli bir aşk bu kadar konuşmaya değer mi başkan deme, yüklenen anlamlar altında ezilen bir aşkın uzunluğundan bahsedilemez zira. senin tarafından preslenmiş bir aşkı, masalsı yazmaya geldim. bu masalı yaşamak için artık çok geç olsa da masal olması için de çok erkendi. başlayalım mı?


hayatımın değişik bir döneminden geçerken haziranda bir kadını sevmiştim. denize düşen yılana mı sarılırdı yoksa o denizdeki yılan ben miydim? adını sen koy ve adına her ne dersen de, bu anlamı karşılayamayacak. anlamları yitirdik, biz o denizde boğulduk. yine de haziran ve temmuz ayı masaldı sanki. sonunu göremedik.


şubatta uzun ve toksik bir ilişkiden çıkmıştım. belki de majör depresyonumu tetiklemişti ama beni olgunlaştıran o kadından vazgeçmek çok da kolay olmadı. böyle bir ilişkiden çıktıktan sonra kendi iletişim becerilerime güvensem de özgüvenim çok fazla kalmamıştı ilişkiler konusunda. bir ay özellikle eve kapandığım çok da insan içine çıkmayıp saçımın sakalımın birbirine, benim de ona karıştığım bir süreçti. sonra kestirdim saçımı, kendimi avuttum. bir gülü kuruttum, kurudu unuttum. psikologumla sürekli iletişim halindeydim bu süreçte ve evet, sağlıksız bir ilişki olduğunu kabullendim. kurduğum iletişim duvarlarını yıkıp bir önceki ilişkimde yanlış diye nitelendirilen iletişim becerilerimin üzerine gidip değiştirmem gerektiğini hissettim. tecrübe dışında hiçbir şeyle geliştiremezsin bu becerileri. iletişim iki kişiliktir ve o yüzden farklı insanlar tanımaya açık olmam gerekiyordu, biliyordum. aynı anda birden fazla kişiyle konuşan biri olmadığım için her konuştuğuma yenge muamelesi çekenler olduğu gibi, galiba bu sefer oluyor dediğim anlar da oldu. ne idiği belirsiz üç ay sonucu geldiğim noktadan çok memnundum ama oluyor gibi dediğim hanımefendiyle de olmayınca bir tık afalladığım, alkole başvurduğum bir dönem yaşadım. tam o sıra tuzlu bir rüzgar esti saçından, gözlerin buldu beni.


her şey o kadar güzel başlamıştı ki hayatımdaki “the one”’ oydu. emindim bundan, hatta biraz abes gelecek belki ama aileme de anlatmıştım durumu. “hayatımda hiç yuva kurmadım, nasıl kurulur bilmiyorum. bana yol gösterir misiniz?” demiştim. ne büyük aptalmışım. hayatımdaki o eminliğim en büyük pişmanlığıma dönüştü. karanlık yüzünü göremedim. sessizce saklardın yeminlerini.


bir ilişkide haklı haksız aranmaz. iki kişi başlanır, bireysel haklılıklar ilişki çıkarlarını korumak için kullanılır. birbirine karşı kullanıldığı anda, o ilişki çoktan bitmiştir. ilişki iki kişinin de çıkarlarını koruyan bir çatı olmalıdır bence. sevgili okur, şahsi fikrimdir. seninle de kendimle de çelişebilir. beş yıl aynı fikre inanmak istikrar değil, bağnazlıktır. dünya gerçekten düz mü diye sorgulamasa pisagor’u bilir miydin? bir bilgiye inanmak onu doğru kılmadığı gibi, inanmamak da yanlışlığını ispatlamaz. neyse ki aşk, dünyanın yuvarlaklığıyla ilgisi olmayan bir müessese. aksi ispat edilene kadar aşk düzdür ve nereye gidersen git, o yolun sonu sana çıkar. kendinden vazgeçen aşkı, aşktan vazgeçen de kendini bulamaz. 


insan kaç kere sever ve kaç kere sevilir? bilimsel bir çalışma yapılmalı bu konuda. sevemeyene de sevilmeyene de aşkın düz olduğu kanıtlanmalı belki de. neyse, ne diyordum? karanlık yüzünü göremedim demiştim en son. devam edeyim. geçitten geçtim, selin’le yürüdüm bu gece. senin yaktığın o ateş, içimde cumhuriyete dönüşse de sen diktatörlüğü seçtin. cumhuriyetin yüzüncü yılında, tabii ki kendi cumhuriyetimi yıkan diktatörü yazacaktım. cebren ve hile ile aziz kalbimin tüm kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her bir köşesi bilfiil işgal edilmiş. güvenime sahip olanlar, gaflet ve delalet ve hatta hıyanet içinde bulunmuş. kalbim harap ve bitap düşmüş. bu rejimin bedelini, zayıflayarak ödemişim, karakterden vermişim hatta. sustukça, kendime haksızlık etmişim. devir, yeni yüzyıla yeni bir rejimle ilerleme devri. yeni bir yüzyıl, yeni bir aşk, yeni bir kimlik. saltanatını kaldırdım, hilafetini bitirdim. aşk ve işi birbirinden ayırıp hayatıma laiklik getirdim. çok kızmıştım sana, şu an o kadar iyiyim ki. teşekkür ederim beni ittiğin uçurum için. sayende bir kez daha öğrendim diktatörlerin devri kısa olur. aşkın diktatörü olanlar, diktatörlerle aynı kaderi paylaşır. bu da benim kalemimden bir genelge olsun. güvenimi kırdın demiştin ya. iyi ki de kendime daha fazla saygısızlık yapmamış ve bitirmişim her şeyi. kırmışım güvenini. farkında değildin, beni sen değiştirdin.


lovebombingi sayende öğrendim. sevdiğimden yaptığım her şeyi, lovebombing çatısına yedirdin. ilişkinin ilk başında nasılsam, bitene kadar da aynıydım. sevdiğim için yaptım her ne yaptıysam, bir gün olsun geri adımım olmadı. ne sevmekten, ne seni seviyorum demekten geri durmadım. eski sevgilinin olduğu mekana bile isteye gittiğinde bile sabah kapına beyaz güller gönderdim. elini tuttuğum gün de beyaz gülle gelmiştim. sanırım ya sekiz ya dokuz beyaz gül almıştım. ciddi düşünüyordum seninle ki gül sayısı yaşını yakaladığında ve şartlar olgunlaştığında karşında diz çöküp evlenme teklif edeceğim güne gül sayıyordum. neden bana güvenmedin? hep bir umutsuzluk sardı seni.


istediğin hayatı yaşar ve umarım mutlu olursun. gerçekten harap ve bitap olsa da kalpten isterim bunu. bir masaldı yaşadığımız ilk iki ay. yaşadığın sürecin elinde olmadığını biliyorum ama istemeden bizi hapsettin. zehrin böldü rüyayı kaybettik. 


seni seviyorum dediğimde sustun, aynı evin içinde yüzüme bakmaya tenezzül etmedin. üzgünüm, daha fazla yanında kalamazdım ve bu ilişkide lovebombing yapan biri varsa, aynaya bakınca karşında gördüğün kişidir. insanları suçlayıp kendini aklamak o an için rahatlatsa da sonrasında yaşattığı vicdani yükü bilirim. umarım o yükü hiç yaşamadan hep kendini haklı görür, bu aşkın diktatörü olmaya devam edersin. selin geçit’e katılmadığım tek bir konu var bu şarkıda. “bence hiç sevmedin” kısmı. hiçbir zaman sevmediğini düşünmedim, sevemedin sadece. umutsuz insanlar sevemez. bir ömür umutsuzluk sarmış seni.


her şey gönlünce olsun. umarım hak ettiğin aşkı, işi, hayatı yaşarsın.


umutla.