Felsefe, Antik Yunan'da nasıl ortaya çıktı? Nelerden dolayı başka bir yerde değil de burada uygun ortam oluştu ve gerçekleşti bu? Biraz bakmaya çalışalım bunlara. Coğrafi sebepler, siyasi faktörler ve dinî nedenler şeklinde başlıklandırabiliriz.


Coğrafi sebepler:


Yunanistan, dağların arasında, yerleşim için uygun olan sahaları Mezopotamya'daki krallıklara ya da Avrupa'daki yakın komşularına göre küçük bir ülke. Bu durum, ufak topraklarda yoğun nüfusun bir arada yaşamasına sebep oluyordu. Dolayısıyla insanlar arasında sıkı etkileşim kaçınılmazdı. Aynı zamanda bu dağlar, bölgeleri de birbirinden ayırıyor. Bu da, farklı kültür ortamlarının oluşmasını sağladı, o farklı kültürlerin birbirlerine katabilecekleri de çeşitliliğin avantajını yarattı. Dağların arasında olmanın bir diğer artısı da dışarıdan gelebilecek saldırı tehditleri için cazip bir konum olmamasıydı. Böylece uzun yıllar boyunca korunaklı bir ülke olarak hayatta kalabildi.


Tarıma elverişli arazileri de epey sınırlıydı. Tarımdan gelir elde edilemeyince, yoksul insanlar denizciliğe yöneldi. Üstelik koyları, deniz derinliği de bunun için hayli uygun.

Deniz faaliyetleri koloniler kurulmasına da kapı açtı. Bu faaliyetler ve ticaret, kaçınılmaz olarak gidilen yerlerde yine yeni etkileşimler, kültür alışverişleri getiriyordu. Dışarıda kurulan koloniler, yoksul insanları çeşitli sebeplerle dışarıya götürmek gerektiğinde imdada yetişiyordu. Aynı zamanda demokrasiye geçilirken aristokratlarla diğer sınıflar arasındaki kavgalarda yenilenler de soluğu kolonilerde aldı. Yalnızca Milet'in Karadeniz ve Akdeniz kıyılarında kurduğu kolonilerin sayısı 80 civarında...


Deniz aşırı mesafelere giden insanlar elbette cesur, vizyoner olanlardandı. Onların bu "birey" olarak hareket etme olayları, elbette ki önemli bir olgu. Daha sonra gelişecek bireysel düşüncelerin temellerinden... Bu olan bitenlerle birlikte, yüzyıllarca saraylarda, büyük hanelerde söylenen heroik şarkılar yerini öznel formlara, lirik şiirlere bırakmaya başladı. Bireyler, parti üyelerine ve yurttaşlara ateşli konuşmalarda kendi dertlerini, duygularını ifade etmeye, efsane kahramanlarının yerine kendilerinden bahsetmeye başladı.


Siyasî sebepler:


Antik Yunan'da, bilinen uygar dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir siyasi yapı mevcuttu. Siyasî karışıklıklardan dolayı Batı Anadolu'ya geçen kabileler birtakım şehir devletleri kurdular. Büyük ticaret ve kervan yollarının sonunda bulundukları için kısa zamanda gelişip yüksek kültür merkezi haline geldiler. Bu kültür, "İonya" kültürü olarak ortaya çıktı. Denizcilik sebebiyle yaptıkları seferlerde, Fenikelilerden alfabeyi öğrendiler.


Paranın kullanılmaya başlanmasıyla yeni bir sınıf doğdu, bu sınıf aşağı halk tabakaları ile ittifak kurup aristokratlara savaş açtı ve böylece yüzyıllarca sürecek kronik iç savaşlar başladı.


Zamanla kralların yetkileri de iyice azaldı. "Tiranlık" denen bir kavram doğdu. Tiranlar, bir tür ihtilalle iktidar gelirdi fakat alt tabakanın güvenini almış olurlardı. Sanata, dine özel ilgi gösterirler, onların dönemlerinde şairler, sanatkârlar, düşünürler sivrilirlerdi. M.Ö. 6. yüzyılın sonlarında demokratik yönetimler başladı.


Merkezî bir yönetim şeklinin ve gücünün olmaması, filozofa, şehrin halkı ya da yönetimiyle anlaşamaması durumunda başka bir şehre geçme imkanını verirdi. Bu, özgür düşünce için elbette müthiş bir fırsat. Sitede birbirleriyle mücadele eden sosyal sınıflar, filozofların şahsında en iyi ideologlarını bulurlardı.


Doğu'nun aksine Yunan dünyasında "söz", önemli bir şeydi. Bunu daha sonra felsefe yeşermeye başladığında filozoflardan da, meşhur "Sokrates'in savunması" olayından ve daha birçok yerden de anlayabiliyoruz. Aynı zamanda yine Doğu'nun aksine Yunan toplumu dışarı karşı açık, alıcı bir tavır ve karakter içerisindeydi. Thales, Platon ve başkalarının Mısır'a gittikleri düşünülüyor. Gördükleri her şeyi almayı alışkanlık haline getirmiş bir toplum Yunan toplumu. Buna karşılık Mezopotamya'dan Yunan dünyasına gelip benzer bir alışverişte bulunan kimseyi göremiyoruz. Bunların yanında ticaret; cevval, ikna becerisi yüksek bir insan tipinin ortaya çıkmasına da ön ayak oldu.


Platon da Aristoteles de devlet nüfusunun sınırlı olmasını savunmuştu. Hatta Platon o büyük hesaplarıyla ideal sayının 5040 kişi olması gerektiğini ilan etmişti. Platon bir demokrasi taraftarı olmasa bile, doğrudan demokrasi için nüfus azlığının bir velinimet olduğu, bu yönetim şeklinin de felsefecilerin özgür düşüncelerini ortaya çıkarabilmek için müthiş bir ortam sağladığı aşikâr...


Dinî sebepler:


Öncelikle Yunan dini, Doğu dinleri gibi dogmatik ve otoriter figürler tarafından idare edilen ve yine bu türden figürlere inanılan bir yapıya sahip değildi. MÖ 8. yüzyıldan itibaren Yunanlılar tanrılarını insan şeklinde düşünmeye başladı. Bu, tanrılarla insanlar aradaki mesafeyi ve dolayısıyla rahat düşünülüp hareket edilmesini engellemeyi doğrudan ketleyen bir durum.


Yunan dini üzerine bize kaynaklık eden en önemli isimlerden Homeros'ta ölüler kültü, Akhalar dönemine göre oldukça zayıf. Kahramanı Akhilleus, bu dünyada ırgat olmayı ölüler diyarında kral olmaya tercih ettiğini söylüyor.


Dinî törenlerinde Doğu'dan farklı olarak, bir devlet memuru gibi çalışan Hierus denen rahipler görev yapardı. Memur olma şartını sağlayan herkes bu göreve atanabilirdi. Bundan dolayı bir rahipler sınıfı olmadı, böylece din, dogmatik bir hâl almadı. Her Yunanlı dinini kendi hayal gücüyle yaşadı, rahipler sınıfının dogmalarına mahkum kalmadı. Bu da özgür düşüncenin önünü açtı. Ancak bunlarla birlikte Homeros'un anlattığı dinin, alt sınıfın değil, yüksek sınıfın dünya görüşünü oluşturduğunu da belirtmek gerekir.


Uygarlık ilerledikçe insanlığın kendine güveni artıyor malum, bunun doğrultusunda tanrılar insan şeklinde tasarlanınca insan onuruna, kabiliyetine verilen değeri görebiliyoruz. Homeros'ta insanlar, tanrılardan emir almaz, tavsiyeler alır. Ayrıca dünya vahşilikten kurtarılmış, ehlileştirilmiştir. Karanlık, vahşi güçler yerini öznel, aydın iradelere bırakmışlardır. Tanrıların insanlardan en büyük farkı ölümsüz olmalarıdır. İnsanlar, tanrılara öfkelenip onları kovalayabilmekte, hatta yaralayabilmektedir bile. Zeus dahi evrenin düzenine aykırı şeyleri yapmaya muktedir değildir. Ölümsüz varlıkların güçlerini sınırlayan şey Moira veya Kader'dir. Tanrılar da insanlar gibi kadere boyun eğer. Homeros'ta büyü, mucize yoktur. Doğa yasası, örtük olarak da olsa ortaya çıkar.


Tüm bunlar, dinin baskısının hayli az olması göz önüne alınca, felsefeye ne derece uygun bir zemin bulunduğunu gösterir.


Dış Etkenler:


Batı Anadolu'nun zengin ve müreffeh şehirlerinde ilk felsefi-bilimsel çalışmaların ortaya çıkmasında, buraların, hem Doğu'dan gelen kervan ve ticaret yollarının sonunda bulunmalarının, hem de deniz ticaretinin ana merkezi olmalarının önemi büyüktür.


İşte tüm bunlar bir araya gelince de insanlığın bugüne kadar yarattığı en yüksek etkinlik türlerinden biri, felsefe, Antik Yunan uygarlığında doğum için uygun zemini bulmuş oldu.



Kaynak:


Ahmet Arslan - İlkçağ Felsefe Tarihi

Homeros - İlyada

Homeros - Odysseia