“Isırılmış Elma” ve “Kafe Gandi” beni en çok etkileyen iki kısa hikâyesi oldu. Çünkü yazar bu hikâyelerinde okuru edebi bir doygunluğa ulaştıran ufak tefek oyunlarını, titizlikle yürüttüğü ince bir ipin üzerinde tasarlıyor.

Bu vakur duruş, bizim anlatının içinde kaybolmamızı engelleyerek onun sofrasının baş köşesine konuk ettiriyor.

Yazarların eserlerinde bir illüzyon yaratarak okuru önce kontrol altına almalarını, sonrasında onları oyalayarak yanıltmalarını ve küçük küçük detaylarla ince ince işledikleri finalleriyle anlatıyı çabasız bir şekilde tahmin edilemezlikle sonlandırmalarını oldukça büyülü buluyorum.

Ben buna “çabasız şıklık” diyorum. Fakat çaba göstermeden şık görünebilmek için iyi bir proporsiyon ve daha pek çok başka şeye de sahip olmak gerekiyor. Yazar, parçalar arasındaki orantısal ilişkileri adım adım ayarlamayı çok iyi beceriyor. Sofrasını hazırlarken titizleniyor. İş sarpa sardı mı, konuklarına bunun bir beğeni sorunu olduğunu söylemiyor.