“hava toprak gibi gebe
hava kurşun gibi ağır.
bağır
bağır
bağır
bağırıyorum.”
diyen Nazım Hikmet de gebeydi. Ayşe Celile ise Nazım’a gebeydi. ‘56 senesinde annesi, ‘63 senesindeyse kendisi öldü. Veya vefat etti, veya hayatını kaybetti, ya da geberdi.
Endişeli bir sonun ismi: gebermek.
Endişeli ve olumsuz. Ölüm olgusu halihazırda yeterince olumsuzken, zararın neresinden dönse kar etme düşüncesindekiler için seçeneklerin sayısı gayet fazla. “Hayatını kaybetti” nispeten daha olumlu alternatiflerden birisi. Nispeten daha yaygın. Uzaklardakiler için, hiç görülmeyenler için. Hayatı ne zaman bulduğu bilinmeyenler için. Basitçe. Vefat ise bilinenden daha derin ve şaşırtıcı. Vefa kelimesinin oldukça yakın bir akrabası. Söz tutma, borç ödeme, görevi yerine getirme anlamlarına sahip. Nispeten daha yakındakiler için. Verdikleri sözleri, borçları ve görevleri bilinenler için.
İnsanın hayatını kaybetmesi, vefat etmesi -en fazla görülebileceği neyse o kadar- hoş görülürken, herkesin hayatını kaybedeceği, vefat edeceği ister istemez kabullenilirken gebermekten bu kadar korkmanın ve -kaçılabildiği kadar- kaçmanın sebebi nedir? Belki kültürel birikimler, belki yan yana gelen harflerin daha sert bir duyum oluşturması? Halbuki gebermek ölmenin en doğal yollarından biri. Fazlasıyla kutsal kelimelerden birinin kardeşi. Belki zıttının kardeşi.
Ayşe Celile, Nazım’a hamileydi, karnında onu taşıyordu, karnı şişikti. Ayşe Celile 1956’da hayatını kaybetti, yine karnı şişikti. Orta Asya’daki büyük akrabalarımız için yeni bir insanın dünyaya gelmesi ve dünyadan gitmesi, dönemin gözlemci dilinde aynı kelimeyle ifade edilirdi. Anne adaylarının ve ölülerin şişik karınları, ikisine de gebe demek için yeterliydi. İşte belki de bu büyük akrabaların, günümüz insanıyla adeta dalga geçer gibi bu iki zıt olguyu, doğumu ve ölümü aynı kelimeyle ifade etmeleri, beşeri ve gözlemci dürüstlükleri, günümüz insanının çekindikleri bir fiilin ortaya çıkmasına sebep olmuştu.
Dürüstlükten olabildiğince kaçmayı hedefleyen insan, -illüzyonik de olsa- kendini en mutlu, en huzurlu şekilde idame ettirme yoluna giden her yolu mübah görmüş; bu çabalarının sonucunda ise hayatındaki son şansı, bilmediği bir zamanda verdiği bir sözü tutmaya, borçlarını ödemeye, görevlerini yerine getirmeye veya bulduğu tamamen bir muamma olan hayatını şans eseri kaybetmiş olmaya harcamak istemiştir. Oysa hayat, öyle ya da böyle biter. Bu, yaklaşık 200.000 yıllık bilginin sonucunda ise karınlar sürekli şişer. İnsanlar, birbirini kovalar gibi sürekli geberip gebe kalmaya devam eder.