Merhaba kâri,
Seni selamların en güzeliyle her zamankinden daha heyecanlı bir şekilde selamlıyorum...
Bana gönül koymayasın emi, şöyle bir bakıyorum da son sohbetimizin üzerinden -yaklaşık iki yıldır- ne hayatlar gelip geçmiş değil mi? Duyun dünyamın sana akıp da beni dinlediğine kendimi şımarık bir çocuk gibi inandırdığım güzel bir alışmışlık hâlâ var sanki üzerimizde. Baak, hâlâ oradasın, en sevdiğim sorgulayıcı bakışların üzerimde. Ben anlatayım sen dinle kâri. Dinle ki, gönlümün pınarları yine bir yöne doğru aksın da can bulsun. Belki dinleyince bana hak verirsin koskoca iki yıl boyunca dolup taşmayı neden beklediğimi…
Nasılsın bakalım? Umarım iyisindir. Gördün mü yersiz samimiyeti mi? Ya da yersiz miydi yahu? Bilemiyorum da insan gönülden muhabbeti olana perdelerini aradan öyle bir kaldırır ki ezelden beridir dostmuşuz hissiyatı senin de benim de gönlüme hâsıl olur. Oldu da... Tam da böyle bir gönül yolculuğunda bulundum mu desem gönlüme konuk ettiğim bir yolcuyu, canımdan çok sevdim mi desem bilemedim, karmakarışık duygular ile iç içeyim şu son bir yılda. Anlayacağın şu ki kâri, dolup taşmaya başladığım an geliverdim sana. Allah'tan sana geç kalmadım. Zira insan hayatta hep geç kalandır. Haydi sen de al çayını, beni dinlemeye başla… "İki çay lütfen, biri açık olsun. Ne de olsa kahvaltı da açık çay içilir değil mi boncuk gözlüm..." Konuşmamızın ortasına düşürdüğüm bu cümleyi kafamın içinde hapsetmek istemedim. Ne de olsa insan derdini anlatmaya bayılır değil mi? Gülerek, ağlayarak bazen de susarak... Artık her çay siparişi verdiğimde her zamankinden daha nazikçe sesleniyorum mesela. Kendisi elini gönlümden çekemeyi tercih ettiyse de izi kaldı işte, iyi ki de kaldı diyebiliyorum ya, çok şükür. Ne de olsa bir tebessümün bile el üzerinde tutulduğu diyarlardan bir tavır oldu bize nezâket.
Canın sıkılmıyor değil mi kâri? Sen beni amansızca gözlerini bile kırpmadan dinliyorsun ya bazen, ne diyeceğimi şaşırıp da tökezleme korkusu beni, inceden inceye her bir hissiyatımı sana anlatma uğraşına beni meylediyor. Bana sorarsan insan olmanın zaaflarından biri de bu. Her bir olgu kafamızda yer eder ve yeni düşünceler doğurmak için bir sebep arar. Hoş, ciddiyetle kafaya takmadan düşünemez bence insan, öyle olsa bir anlam arayışı içinde var olamazdı. Dilersen bu bölümde küçük bir hasret gidermiş olalım.
Düşündüm de benim anlatacak epey duygum hissiyatım birikmiş. E birikecek tabii, gönülden bağlandığım nadirâttan biriydi o. O ve ben. Biz… Kapkara bulutlarla dolu bu hayatta bir umut güneşi, içimi ferahlatan bir tını. Allah’ım... Kaderini eliyle yoğururmuş insan...
Sonraki bölümde görüşmek üzere kâri... Sen bâri çekip gitmiyorsun, hep oradasın. Muhabbetin deminde görüşmek ümidiyle… Şimdilik hoşça kalasın…