Gecikmeli Bir Özür Mektubu.


Sevgili Dost, saat henüz günün ortasına ulaşmadı, çiçekler sulanmadı ve keyif kahvaltıları için sofralar kurulmadı, henüz işe deyip çıkanlar çalışmaya başlamadı. Perdem hafifçe kıpırdıyor, kalemim bu kez kararlı, seni yazmayı bitirmek için oturuyorum; dökülecek yer bir yazı.


Kulağımda bana destek olan sevdiğim şarkılar, içinde senin sevdiklerin de var. Canfeza’yı dinliyorum.


“demek hala o var aklında.” Diyor. Temmuzun laneti bu dostum, hala sen varsın ben de, biz de.


Bu bir özür mektubu, sana asla ulaşamayacak olan ve postaya verilse adresi olmayan. Senden, ailenden ve ızdırabından. Annenin gözlerine baktığımda durmayan yaşımdan, babana sarılmak isteyip de sarılamayışımdan. Özür dilemeli, dilemeli ama nasıl başlamalı yazmaya?


Hasretle bakıyorum seninle oturmuş olanlara, her anında olmayışım omuzumda koca bir yük hala.


Temmuzdan özür dilemeliyim önce, böyle sıcak bir temmuz gününde beni üşüten yorgandan özür dilemeliyim. Pamuk yastıkta uyurken, kafama çivi gibi batan temmuzdan ve 30’undan özür dilemeliyim.


Rüyalarımda hala koltuğun kenarındasın, hiçbir şeye sahip olmak istemeyişin beni pencere kenarından boşluğa atıyor dostum, senin süzüldüğün sema da nefes almak artık imkansız. Oysa çocukluğuna tanığım, burası, bu ev, bu bahçe, şu ceviz ağacı, her defasında kırdığımız şu cam. Annenin bakamadığı bu sokak, babanın yürüyemediği bu yol. Şen kahkahana, ilk aşkına ve okul üniformana. Herkes tanıdık sana. Hepsi tanıyor seni. İzin kalmış mı diye bakıyorum bazen, bir tişörtün var sadece. Kalbi kırık bir tişörtün var. O tişörtünden özür dilemeliyim. İki fotoğrafın var, birinde sevimli bir kedi elinde, bunun için de özür dilemeliyim. Çocukluğumuzda pahalı bir telefonumuz veya fotoğraf makinemiz yoktu ne de olsa.


Elinde ince bir değnek, boynun hep bir bükük… Hatıramda kalan son görüntün.


Arkadaşlarından özür dilemeliyim, kimseyle seni konuşamayışımdan seni unuttum sandılar dostum.


Kız kardeşin geçen üç yılda güzel bir genç kız oldu, elleri seninki gibi zarif ve ince. Kirpiklerinin hala birbirinden farklı oluşu doğduğu zamanı anımsatıyor bana, nasıl hoşumuza giderdi. Birinin siyah birinin sarı oluşu.

Erkek kardeşin tam bir fırtına, yürüyüp geçtiği yerde sağanak bir yağış bırakıyor. Bakışları senin bakışların, hepinizde babanın duruşu, tavrı. Özür dilemeliyim onlardan, yoklukla varlık arasında sıkışıp kalmış bazı ruhların ölümsüz olduğunu söyleyemediğim için özür dilemeliyim. Artık o yok ama, ben varım diyemediğim için. Onunla yok oldu varlığımızın çoğu diyemediğim için.


Sana gelişlerin yolları 30 temmuzda kilitlendi, seni anlamak için yapılan köprüler o tarihte yıkıldı. Döndüğüm her kavşak, bedenim de sarsılırcasına bir yara açtı. Yaklaştım ama uzaklaştım. Onu nasıl bilirdiniz diye sorduğunda imam, bilmiyormuşuz diyemeyişimden özür dilerim. Bilmiyormuşuz ki o kendini bilmediği bir yere doğru savurdu. Bilmiyormuşuz ki o bildikleri arasından vefalı toprağa doğru koştu. Bilmiyormuşuz ki, o artık bilinmezlik oldu.


Öğretmenlerinden özür dilemeliyim, onlar seni ilmek ilmek dokurken senin kafanda başka coğrafyaların haritası. Sen yeni bir dil öğrenmek isterken, ana dilinde anlaşılmayışından bahsetmek isterim onlara. Her bir kelime arayışında sözlükler dolusu acıyı kucaklayışından bahsetmek isterim. Özür dilemeliyim, herkes konuşurken bilmedikleri hakkında, bildiklerimi anlatmadığım için.

Aklım seni anlamamakta ısrarlı. Gecenin kaçıydı yatağından kalktığında, kaç gece uykusuz kaldın acaba?


Özür dilemeli gözlerinden, kırılan kalbinden…


Bu yükü omuzlara veren bedeninden ve insan selinin üzerinde sallanan salından…


Pencereye tırmanan ayaklarından, kendini ikna eden aklından, vazgeçen ellerinden…


Senden özür dilemeliyim ama nerden başlayacağımı öğrenemedim hala. Geç de kaldım sanırım, artık söylenecek hiçbir söz geri getirmeyecek olanları. Pencereden süzülen bedenini tutamadıysa kollarım artık ben işe yaramaz bir insanım. Attığın çığlıkların uykularımı kaçırmadıysa benim, kesip vereyim bu kulakları. Aynı dilden konuşurken ikimizde, anlayamadıysam seni, al bu aklı götür yanında ve bırak deliliğin gömleğini bana. Senin sevdiğin kitaplardan emin değilsem ve artık el yazını unutuyorsa bu hafızam, bırak bana rüyalarını.


“Dualarında unutma.” Dedi annen. Unuttuğum her dakikam için özür dilemeliyim. Unutulur mu dememe rağmen seni unuttuğum için özür dilemeliyim.

 

Seneler geçecek ama takvim hiç değişmeyecek. Seneler geçecek, sen kimseden geçmeyeceksin. Canfeza parçalarında, Çamlıca sokaklarında ve yerini hiç değiştiremediğimiz koltuğun sağ köşesinde izin hep sürecek. Okunan her kendinden vazgeçiş hikayesinde sen olacaksın. Elinde bir defter olacak muhtemelen, bir şiir duymuşsun yazmak isteyeceksin. Hepsinde sen olacaksın. Sesin olacak. Kalemin olacak.


Beynimde pencereden betona saplanmış bir cesedin şoku.

Geç kalışım yıllardır süren hayretim.

Özür dilerim. Affetme kimseyi.

Özür dilerim. Affetme bizi.

Özür dilerim. Affetme beni.