Seni görünce insanın içinde çiçekler açıyordu. Mevsim bahara dönüyor, Gülhane'de ağaçlar selam duruyordu.


Şefkati annem göstermişti bana, o öğretmişti; babamsa sessiz iç çekişleri, burnundan solumaları, ağız dolusu gülmemeyi. Bunların hepsini alt alta ben topladım. Taptaze umutsuzlukların, hayal kırıklıklarının bir denemesini, az gelişmiş şiirini yazmak için. Becerdim mi? Sanmıyorum.


Kabullenişin her başlangıçta payı varmış, deneyimleyerek anladım. Bazen bir yenilgiyi ya da doğrudan, dolanmadan söylemek gerekirse koca bir fiyaskoyu... Bunları kabullenmek hep çok zordur. Babam mesela, hiç kabullenmezdi, annemse susardı: "Rahatımız bozulmasın oğlum."


Çok utanırdım kendimden. Babama bir ima olmaktan belki de veya ona müsvedde olduğumdan. Müsvedde oldum diye anlatamadım sana, gülüşünün nasıl çiçekler açtırdığını, tesadüflerin bu kadar güzel olduğuna daha önce hiç inanmadığımı. Bir kişiye hiç bu kadar inanmadığımı... Anlatamadım.


Günümüz şairlerinin dizelerini buluştururdum apar topar. Sana dair bir şey bulurum, bulurum da en gizli yerlerini, yaralarını ufak da olsa gösterirsin belki diye. Bana bakıp güldüğünde Kemal Varol'un şiirleri gibi gülüyordun. Senle benden başka kimse anlamazdı bunu. Ağaçtan bir yaprağı kopardığında mutlu olmamı senden başkasının anlayamayacağı gibi.


Devletin uğramadığı kenar mahallelerde, biraz sağa doğru eğilerek, ama yaptığından emin şekilde yürürdün. Gözlerin zaten, uzak semtlerdeki gecekondu evleri gibiydi. Sıcak, samimi, sahici... O bilinmedik şairlerin, herkesin hayatını iki kelimeyle özetleyen dizeleri gibi.


İlk gördüğümde seni. İlk anda değil, içini gördüğümde senin. "Geç kalmış bir tesadüf" demiştim, gözlerimin kenarları kırışıp tebessüm ederken. Bilemedim geçmişimin kabus gibi çökeceğini. Geç kalmış tesadüfün, en yakın olduğu zamanda, yarasına dokunmaya ramak kala gideceğini. Belki de göndereceğimi demek daha doğru.


Babama müsvedde oldum yine, ima değil atıftım babama artık. Öğrendiğim her şeyi siliyorum, yaşadığım her şeyin, senden önce yaşadığım her şeyin yalancılığına, sahteliğine inandım. Müsvedde kağıtların her birini sildim bugün, o yazılmış şiirleri, yalancı şiirleri, hepsini yırttım koyu mavi defterimden. Senden önce yaşanılan aşkların aşk olmadığının kanıtıydın sen. Tesadüfen kanıtı. Pişmanlıklar, fiyasko olan aşk zannettiklerim, hatalarım, zaaflarım, yanlışlarım hepsi önümde duruyor. Senin için değil, o kurulan hayaller belki de gerçek olur umuduyla, kendim için sözgelimi hepsine tekrar bakıyorum.


Kazıyorum... Derinlerde bıraktığım, unuttuğum o zaafları, eksiklikleri bulmak için kazıyorum. Her bir zerrede senden bir şey buluyorum biliyor musun? Mesele bu değil şu an. Kazacağım. Senden olanları ayıracağım. Aşksız, kötücül insanlara dağıtırız belki bir gün. Belki görürler de hatalarının, kötülüklerin özetini çıkarırlar.


Annemin öğrettiği şefkat, senin gülüşünün sahiciliği, Kemal Varol dizeleri gibi ellerinin arasında "şimdilik" çıkıyorum. Bir süre dönmeyeceğim. Yerleşmek için gitmem gerekiyor. Elbet geri geleceğim, senli ya da sensiz. Düşün benimle olacak.


Göğün turunculuğu kaybolmasın düşlerimizden...


Gazala


bir zaman senden ağlar kaldım gazala

sesim o uzak dağlarda dağdar şimdi

sanki unutmak için var anılar kinimde

ve sanki hep küs tadıyla söylenmiş bir şarkı duyduğum:

herkes bir gün bir aşkta imkansız hala

ne ırmaklarda haz, ne perçemlerde şefkat var artık

kuşkuyla dönülen aynalar ve kapılar şimdi

yalnızlığa kötü gelen yağmurlar

acıtan tesadüflerin sesi; mutluymuş

ah gazala, her şey eskisinden fena:

kül büyüt canım ve mümkünse acını unutma


-Kemal Varol