GÖKHAN VE SU


Sabahın köründe ofisine güneş gibi doğan bu güzelliği izlemek, omuzlarının ve bir taraflarının kabarmasına engel olmasını engelleyemiyordu. Onu izlerken engelleyebildiği tek şey dudaklarına yerleşecek küstah gülüşleri oluyordu...

Bütün geceyi ofisindeki ikili deri koltukta geçiren Gökhan, kalktığında sırt ağrılarını geçirmek için sağa sola esnerken, kapısını tıklatan sekreterinin uzun bacaklarını hafif okşamak niyetindeydi. Yalnız arkasında beliren güzellik, daha çok ilgisini çekince, sekreterine iki kahve getirmesini söyleyip, göndermişti.

~~~

Bir sigara daha yakmıştı. Güzel, uzun, siyah ojeli parmaklarıyla ne de güzel tutuyordu sigarayı... Dolgun, kırmızı dudaklarına götürüp derin bir nefes çektiğinde içinde bir kıpırtı hissetti. Derin bir nefes o da çekti. Soluksuz bırakıyordu onu, soluksuz izlenecek bir film gibiydi. Sigara içişini bir ömür izleyebilir, bütün yolculuklarını ona yapabilirdi.


İzmariti küllüğe bastırdı, iyice söndürdü. Kafasını kaldırıp, gülümsedi. "Kahve için teşekkürler." dedi yumuşacık ses tonuyla. Bitiyordu. "Önemli değil." diyebildi. Sesi o kadar alçak tonda çıkmıştı ki kendisi bile zor duymuştu. Oysa genç kadın hareketli dudaklarını okumuş olacak ki dudaklarını yaya yaya gülümsedi tekrardan. İçi ısındı günün sabahında. Oturduğu koltuktan kalkıp dudaklarına yapışmak istedi...

Tabii ki de böyle bir şey yapamazdı. Düşünceleri sildi kafasından. Çünkü bu güzellik, en yakın arkadaşının kızıydı.

Bu genç kadın, Gökhan'ı resmen baştan çıkarıyordu. Kırk iki yaşındaki benliği onunla en genç dönemlerine inmişti. Bildiği tek şey birgün bu güzel kadınla birlikte olacağıydı. İstediği her kadınla sevişmişti, hem de doya doya. Dudaklarından içmişti, en tenha yerlerinde terlemişti. İçi dolup taşarken şu anda bazı duygularına engel olmalıydı. Çünkü kızın babası ile aynı şirkette, iki ortaktılar. Son beş yıldır tanışsalar da kızını ilk defa görmüştü. Üniversiteyi yurtdışında okuyan bu güzellik artık ülkesine dönmüştü. İyi ki de dönmüştü. Masmavi gözleri ile aklını başından almıştı. Böyle bir heyecana uzun zamandır ihtiyacı vardı. Bu genç kadın adının hakkını gerçekten veriyordu.

Umursamamaya çalışıyordu ama yapamıyordu. Ona bakmaktan kendini alıkoyamıyordu. Arkadaşının toplantısı bitene kadar onunla kalacaktı ve o, bu genç kadınla tanıştığı için çok mutluydu...

Geleli yarım saat olmuştu ve ikinci sigarasını yakmıştı. Bu lanet sigara genç yaşında onun güzelliğinden çok şey alıp götürebilirdi. Ama o, genç kadın sigarasından her derin nefes aldığında, içindeki kıpırtıları durdurmak için uğraşıyordu.

Son model telefonu çalmıştı sonunda, babası kendi ofisine çağırıyordu. Ayağa kalkıp, elini uzattı. "Tanıştığıma memnun oldum Gökhan Bey." dedi. Gökhan'ın ayağa kalkmasını engelleyen bir şey vardı. O yüzden oturduğu yerden sıktı genç kadının elini ve bırakması bir kaç saniye sürdü. Ayılıp elini çekti ve kadın kapıdan çıkar çıkmaz hemen tuvalete koştu.

Rahatlamıştı. Daha da rahatlamalıydı. Tuvaletten çıktıktan sonra ofisine döndü. Koridorda, önündeki büyük çıkıntıyla hızlı adımlar atarken onu kimsenin görmemiş olmasını umuyordu. Telefonunu eline aldı ve Ceren adındaki genç ve güzel sevgilisini aradı. Kadının evde olduğunu ve onu bekleyeceğini duyunca sevindi. Şirketten çıktı. Arabasını hızlı kullanıyordu çünkü sevgilisi onu bekliyordu.


Yaklaşık on beş dakikalık bir yolculuktan sonra, genç kadının evine varmıştı. Kadın onu seksi, mor bir gecelikle karşıladı. Otuz ikisine geçen ay başmıştı. Aralarında 10 yaş fark vardı. Ama ne kadının, ne de adamın umrunda değildi. Hatta umurlarında olmayan daha önemli bir şey vardı. Bu da Gökhan'ın evli olmasıydı.

Daha kapıda öpüşmeye başlayan çift, yatağa kendini zor attı. Gökhan'ın sert ve kaslı vücudu, Ceren'in yumuşak ve beyaz teninde gidip geliyordu. Yatak başı sürekli duvara vururken, gramafondaki taş plakta, çok eski Fransızca bir şarkı çalıyordu...