Kafasını kaldırdı bu duvarı hiç görmemişti. Yürümeye devam etse nice duvarlar olduğunu düşündü. Nefes alma sebebini arayarak çok zaman geçirmişti. Belki yıllarca pes etmeyişinin sebebi kaderinde bu duvar olmasıydı. Bu gördüğü harabeden fazlasıydı. Çocukluk aşklarının, direnişlerin izlerini taşıyordu. Kim bilir kimler tam da o an durduğu yerde yazgısına boyun eğmişti. Bazı hayatlar o kımıldamadan dururken son buluyordu. Yaşamayı tutkuyla isteyen, yarınlarını şimdiden inşa eden onca insan son nefesini verirken o bilinmezliğine devam ediyordu. Mahalledeki Ahmet Abi bir gün onu karşısına almış ve demişti:

"Geçecek."

"Ne geçecek abi?"

Ahmet abi susmuş Aziz gitmişti. Herkes gibi demişti içinden. Yaşananlara karşı bilindik savunmayı yapıyor. O geçmişe inanmazdı biten saniyeler rüyadan ibaretti. Parça parça hatırlanan görseller, buğulu sesler anlamsızdı. Zamanının çoğunu varlığı anlamlandırmaya çalışarak geçiriyordu. Kargaşanın ortasında ansızın durur ve ellerini izlerdi. Parmağını hareket ettirmeyi istediği an hareket etmesi sinirini bozardı. Daha yavaş bir süreç lazımdı. Hiçbir şey bu kadar çabuk olmamalı. İnsan anlarda yaşadığında zaman kavramı şekil değiştiriyor. Sokakta yürürken gözü yansımasına takılır, gününü bu yansımaya hediye ederdi. Sanki yansımanın ruhu varmış gibi sanki çok daha fazlasını hakkediyormuş gibi. Duvara son bir kez baktı. Bu dünyanın hatta evrenin en nadide eseri diye düşündü. Ona bir şiirle veda etmek yakışırdı. Canı şiir okumak istemedi o da bir sonraki ana geçti. Şimdikinde umutsuzdu ve ne yazık ki bir sonrakine geçmeye hali yoktu. Eve varınca yatağa uzandı. Huzur bulmak adına yıllardır aynı olan odayı inceledi. Beş raftan oluşan ince uzun kitaplığa baktı. Kitaplarda yaşamından izler vardı; küçük notlar, kahve lekeleri, altı çizili kelimeler. Gitme vakti geldiğinde ondan geriye bunlar kalacaktı. "Ne mutlu!" dedi. Anlaşılma tutkusuna kapılmış birinden başka zihinlere ait sözcükler. Yazmayı düşündü fakat bir sonraki anda bunu hatırlamayacaktı. Yerinden kalkıp koltuğa geçti, yatağını gizleriyle inceleyebilmek için. Gevşemiş başlığa, baza kısmındaki çizgilere baktı. Her birinin kendi hikayesi vardı. Hatırlamak istemiyordu. Anlarla derdi bu yüzdendi. Eğer geçmişe inansaydı gidenleri hatırlardı. Ona ölümden daha korkunç gelen özlem duygusuna kapılır, eksikliğin tadına varırdı. Zamanında varlığı bilinenin yokluğuyla sınanmanın, dünyadaki en zehirli his olduğunu öğrenmişti. Bu felsefeyle her saniye cahilleşiyordu. Onu mutlu eden bilmemekti. Gözlerini kapadı koltuğun tanıdık rahatlığında biraz olsun huzur buldu. Diğer ana geçebilirdi. Kapı çaldı. Evine çok nadir biri gelirdi. Yanlış adres olma ihtimaliyle birlikte birinin bile isteye onu görmeye gelmiş olma ihtimalini göz önünde bulundurdu. Yine de yerinden kımıldamadı. Anın büyüsüne kapılmıştı. Çalmaya devam etti. Meraklanmaması gerektiğini biliyordu ama engel olamadı. Yerinden kalktı. Madem bu seferlik bir istisna yaptı merakını bölmeyecekti. Kim o diye sormadı, delikten bakmadı kapıyı açtı. O gün öğrendi bazen gidenler dönebilirmiş. Teninin altında büyüttüğü, varlığını unuttuğu o mezar çiçeklerinin söküldüğünü hissetti. Hafızasından kazıdığı bulanık görüntülerin birden gözlerine nüfuz etmesi sersemlemesine sebep oldu. Başa döndü, varlığı algılamaya çalışıyordu. Ellerine baktı, parmağı kıpırdamadı. İşte böyle olmalı, bazı şeyler zaman almalı. Kapıyı kapatıp koltuğun tanıdıklığına geri dönmek istiyordu. Prensipleriyle birlikte motor becerileri onu terk etmişti. Duvarı unutun, evrenin nadidesi artık değişti. Tuzlu ve tatlı suyun karışmadığı mucizevi yeri hatırlarsınız. Azizin dünyasında pervaz orayı sollamıştı. Ağzından şu sözler döküldü: "Geçmedi."