Elimde yılların arşivi varmış gibi

cilt cilt, an an

ibretlik, bedbaht bir öğüt veren

parmağım adım adım üzerinde yaşamımın.

Kör topal oğlan

görmez işitmez körpe oğlan

bilmezken Hayyam'ın sofrasını

sofranın demirbaşı

Hayyam'ın tanrısı, sevdalısı

çıkageldi ansızın

fersah fersah uzak, bir merhaba kadar uzak.


Bildim bileli kendimi sayıp söverim

cehaleti fabrikalarda üretip

sırtında kumaşından bir gömleği taşıyıp

bir mahallede bir Sümer'den

bir maymundan farksız yaşayıp gidenlere

Bildim bileli kendimi

epeyce okkalı sayıp söverim kendime.

Cehalet ki ne güzel

alıp taşımak için sırtta

altına şöyle bir mutluluk

ve her şey tamtakır.

Biz çok bilmişler

Hatırlarız, bilmez olduğumuz zamanları

tutup zorla yakasından

çatlak aynanın karşısına

sövmek için rahat rahat

parmaklıklar ardında bir mahkuma.

Ben ki bugün bile az bilmiş

Yarın için doymaz bilmiş

Atamam boynumdaki tasmayı

hakikati.


Özlemim sevmeye

Özlemim toprağın rengi, memleketimin rengi

aşina olduklarım neredeyse yoldaşlarım

fakat o çehre

yerin gök için debelenişi

devrimi

bir delinin isyanı

anlamlandıramadığı

hayvansı bir taraf

ürkek çocuğun içinde kelebek.