Her son beni çıkmaz acıya sürüklüyor. 'Son'un ne olduğunu kavrayamıyorum. Yeni başlangıçlar getirdiği için mi bu yoksa yaşam süregelen bitişlerden oluştuğu için mi? Benim dünyamda bir şeylerin sonu gelmediği için de olabilir bu. Hep bir yerde yaşıyorum hala. Şu an kırmızı,bahçeli evimizin balkonunda rüzgarı yüzümde hissediyorum, babannemin kokusunun sindiği somyanın üstünde huzurlu bir uyku çekiyorum, orta okulda en yakın arkadaşımla eve yürürken hala kahkalarla gülüyorum ya da evimizin bir alt sokağındaki duvarda ağlıyorum. Oysa duygular zamanla hafiflemez miydi? Bunun en tezat örneği kanlı canlı aynada karşımda duruyor.
Hayat geçmiş ve geleceğin birbirine uyumlu parçalarından oluşuyor. Ne zaman geleceğin bir parçası hayatımda yer bulmaya kalkasa tüm parçalar dağılıyor, sivrilip köşeleri zihnime batıyor. Zihnime batan her şey kanıyor, yara yapıyor ve hiç iyileşmiyor. Her parcayı hatırlayışımda artık parça olmaktan çıkıp çıkıntısız, pürüzüsüz bir hale geliyor. Belki de hala içten içe istemediğim biri olmamdandır ya da hayalini kurduğum şeyi başaramamış olmamdandır.Geçmişe dönüp o yollarda tekrar yürümemin nedeni aslında hala orada olmak istediğim biri olmanın ya da hayalini kurduğum şeyin başarılı olma olasılığı olmasıdır. İhtimaller içine girince keşke değil de belki de olmasıdır.
Takvim yaprakları bir bir koparılırken benim zihnimdeki takvimin o yılda, o ayda, o günde kalmasının sebebi aslında ihtimallerin güzelliğiymiş. Ve evren derkİ, her güzelliğin altında bir bedel yatar. Ben geçmişin pürüzsüz halini zihnimde taşırken zaman ona uymamamın bedelini çok ağır ödetiyor. Ben varım diyor, benim akrebim hangi sayıyı gösterirse orada durmak gerekiyor diyor. Geçmiş sadece güzel anıları yanına almıyor, gelecek güzel anıları da yanına alıyor ve benim bütün geçmişime yeni parça eklenmiyor. Ben bir daha bir parçanın yaşanılabilir olduğunu anlayamayacağım. Ve ben geleceğin sivri köşelerinden korkarken geçmişin toz tutan sayfalarında tarihe gömüleceğim.