geçtim diyorum, geçtim o yolu

geçtim. geçtim. geçtim...

sekiz defa geçtim seksen defa geçtim.

ısırgan otlarına basa basa

yaraları saya saya geçtim...


çok sevinçler bıraktım ardımda

çok şehirler bıraktım

soğumuş yemekler

zamansız doğum günü pastaları,

nice dostluklar,

kimi yolda olan, kimi yolda kalan



gri bulutlar vardı geçtiğimde

sabahtı, uykusundaydı henüz kuşlar,

göçe hazırlanıyorlardı

önce ben göçtüm

hikayelerden, telâşlardan, aşklardan...



geçtim. kaldırımlar buzluydu

ve soğuktu bekleme salonları

herkes ilk treni bekliyordu

herkes bir yerlere gidiyordu

herkes kaçıyordu

tıka basa kaçıyordu

kimi geleceğe kaçıyordu

kimi geçmişinden

ben, ikisinden



geçtim. geçtim. geçtim...

yağmurlardan ve sırılsıklam,

yüzüme ve gözüme bulaşan duygulardan

kesik ninnilerden, bahardan artakalan masallardan

verilen sözlerden, mutlu düşlerden, kavuşmalı sonlardan...

hepsi kaldı.

hepsi. hepsi. hepsi...

kalsın istedim.

tamamlamasın istedim

kalamadım. geçtim.

bozkırlardan, derin vadilerden, ırmaklardan

bekleyen insanlardan, koşan insanlardan, hayaletlerden...



bana değildi, benim değildi, yazgım bu değildi

hiçlikti, boşluktu, kaybolmuşluktu...

arasında savrulup gitmeyi bırakıp geçtim

gülümseten ihtimalleri, serçeleri,

rengarenk bahçeleri,

nar çiçeklerini, çuha çiçeklerini, söğüt gölgelerini...

bırakıp geçtim.



hayatımın tespihi koptu

sevincim koptu, hevesim koptu, inceliğim koptu

taneleri kafamda, taneleri her tarafımda

seker durur, ıslık çalar durur, batar durur

sayamıyorum kaç kurşun

sayamıyorum kaç ıslık

sayamıyorum gelen akşamların bende bıraktığı

ağlamaklı büyük korkuyu.



kalbimde bir ağrı

kalbimde uzunca bir ağrı

kalbimde bir şiirden geriye kalan

o uzun boşluklu, sisli his

kalbim, diyorum.

katran bir sancıdır bu çektiği

kalbim. kalbim. kalbim...

kalbim tükendi.



şimdi ilmek ilmek öldüğüm sevdalardan geçiyorum

kaçıyorsun da diyebilirsin

ne fark eder.

geçiyorum işte

resmi geçit törenlerine gerek yok

bu etime batan, bu göğsüme batan sancılar yetti.

canım dişlerimin arasında,

kemirip duruyorum çeyrek asırdır.



ömrüm yarım kalmış bir şarkı, bozuk kaset

ömrüm... ne uzun ne korkunç bir dize

bu dizede beyazladı saçlarım

bu dizede düşüp yaralandım

bu dizede uçurdum uçurtmaları

kalsın. kalsın daha ne varsa

eksik kalsın, uzak kalsın, yaban kalsın


uğramadığım sokaklar da affetsin

yalnızlığını paylaşamadığım sahil bankları da

selam vermediğim sabahlar da

affetsin.

başka olsun istedim

başka bir mavilik

başka bir ihtimal

başka bir doğuş.


ses tekrarları, klasik kaderler değildi istediğim

ettiğim dualar bunlar değildi

yüksek sesli aminlerim bunlar değildi

çok gördün demeyeceğim tanrım

ama bu değildi istediğim

kalbimmm... tanrım, kalbim...



bir dağa yaşlanmak istemiştim

o dağda, o sobanın etrafında mayışmak istemiştim

kıştı. her şey kıştı.

her şeyin kışıydı

gırtlağıma kadar kadar

sesime kadar kıştı.


derimi eski bir lojman betonunda parçaladım

dişimi şubatın günlerini sayarken kırdım.

iğneydi her harf.

battı. battı. battı...

bir sözcüğü alıp ısıttım,

en çok o battı.

istemedim tanrım. istemedim bunu.

ve geçtim bundan da.

kaçtın da diyebilirsin


sağ kolumda bir sıcaklık istemiştim

sol koluma bir dost eli

bir teselli tanrım bir teselli

ömrümce aradım durdum bir teselli.

bir sebep aradım bu çölde

bir su aradım

ibrahim olsam dedim

bir kuyu açardın

ademdim. yokluktum. yalnızdım. susuzdum...

kalbim çatladı susamaktan

kalbim çatırdadı. kalbim...



dizeyi yarım bırakan Leyla'yı da geçtim

Leyla. Vefasız Leyla.

Leyla bir hayal kırıklığı penceresi,

bakıp durduğumdu

Çölünde kaybolduğundan beri mahzun Mecnun

bütün leylalar bir parça vedasız

bütün sevdalar çokça yarım



ahhhhh!

uzun bir ah. uzun uzun bir ahh...

uzaklara dalan bir köylü sigarasındaki çekiş gibi

hiç gelmeyecek bir yolcuyu beklemek gibi

şimdi ben, ben bu taşrada ben,

ben kendimi hangi uçuruma bıraksam da kurtulsam

ben hangi sokağa vursam da başımı, kaybolsam



yitsem ve yeniden doğsam

unutsam bütün bunları

unutsam bir gölgenin altında okuduğum masalları

dudaklarım hiç ıslanmamış olsa tuzlu suyla

o bisikletlere, o trenlere, o sabahlara binmemiş olsam

o aynalarda uzun uzun gülümsemesem

o mum ışığında eriyen ben olsam.

erisem. erisem. erisem...

ve sabahıma yeniden doğmuş olsam



geçtim.

kaçtın da diyebilirsin

ama geçtim.

kokusuz bir çiçekti

bana yazdığın günler tanrım

boşuna aradım o kokuyu

boşuna çırpındım durdum


kağıttan gemilere bindim, battım.

iyi niyete bindim, battım.

kekeme puhulara tutundum, battım



bahtım... ey katran kara

ey vurgun, beyaz atlara

bahtım...




kalbim...

bir yere geldin ki

yok artık sonrası