Masmavi gökyüzüne eşlik eden martıların olduğu güzel bir günde, küçük bir adada, limanda sanat, bilim, şiir ve şiir harici edebiyat gemi bekliyormuş. Bilim, geminin konumuna göre sonraki durağa varışını hesaplamış kendi kendine, sanat gökyüzüne bakmış ve kendi deneyimlerinin süslediği resimler çizmiş kendince, şiir harici edebiyat, geminin gelmesini beklerken aklından kendince güzel bir gemi romanı yazmış ve Titanik'ten ilham almış. Şiir ise sigarasından derin bir nefes alıp başı eğik bir şekilde, umutsuzca limanın tahtalarını sayıyorumuş. Gemi belli bir süre sonra gelmiş; sanat, bilim ve şiir harici edebiyat gemiye binmiş, gemi hareket etmeye başlamış. Ama şiir geride kalmış. Şiir harici edebiyat bağırmış hemen:
— Şiir gene ne oldu, niye binmedin?
Şiir tekrar bir nefes almış sigarasından, kafasını kaldırıp yorgun, üzgün ve donuk gözlerle şiir hariç edebiyata bakmış ve demiş ki:
— Bir tren varsa ve herkes ona bindiyse şairler her zaman o trene binmeyenlerdir.
Gemideki herkes birbirine bakmış ve şiirin ne demek istediğini anlamamışlar, kısa bir süre sonra omuz silkmişler ve boş vermişler. Gemi hareket ederken bilim, geminin nasıl suyun üzerinden gittiğini düşünmüş, sanat denizin üzerinden yansıyan güneş ışıklarının süslediği balıkların zıplamasından etkilenmiş ve hemen çantasından bir tuval çıkarıp resmetmeye başlamış. Şiir harici edebiyat ise "Aganta Burina Burinata" diye gülerek bağırmaya başlamış. Çok geçmeden denizin altından bir ses gelmeye başlamış, birisi "Anladım, buldum!" diye avazı çıktığı kadar bağırıyormuş, gemideki herkes sesin geldiği tarafa yönelip denizin üstündeki kabarcıklara bakmaya başlamış, yüksek bir çığlıkla "Aklım yetmeye başlıyor!" diye bağırarak denizin dibinden felsefe çıkmış. Gemideki çoğu kişi neden felsefenin ordan çıktığını anlayamamış. Ve felsefeye merakla bunu sormuşlar. Felsefe, "Gözlerimi açtığımda okyanusun dibindeydim, yüzeye çıkmak istiyordum ama çıkamıyordum, ama anladım artık, çıkabildim!" demiş. Gemidekiler felsefeye bakmış, ardından birbirlerine bakmış ve omuz silkmiş. Felsefe gemiye binmiş ve sırıtarak yere oturmuş, zaman geçtikçe modu düşmeye başlamış. Biraz daha zaman geçtikçe somurtmaya başlamış "Acaba bu sefer de gökyüzüne mi tırmanmam gerekiyor? Yaşamak kötü bir alışkanlık sanırım," demiş. Gemidekiler felsefeyi kendi başına bırakmaya karar vermişler. Sanat resmini yaparken, bilim düşünürken, şiir harici edebiyat çığlık atarken felsefe birden denize atlamış ve derinlere dalmaya başlamış. Gemidekiler birkaç saniyeliğine şaşırmış, ardından hiç umursamamışlar. Şiir harici edebiyat bir ada görmüş ve denizden atlayıp o adaya yüzmüş. Sanat ve bilim ise artık bu tarz durumları umursamıyormuş. Gemi sonraki durağa gelmiş ve gemiye Einstein binmiş, sanat ve bilimi ayniıgemide görünce "Her bilim insanı sanatla da uğraşmalı." demiş. Bunu duyan sanat hemen gemiden inip, koşup kaçmaya başlamış. Einstein ve bilim sanatın arkasından biraz baktıktan sonra Einstein bilime kahve ısmarlamış ve beraber zaman hakkında konuşarak zaman geçirmişler. Sanat, bilim, şiir harici edebiyat, şiir, felsefe ve Einstein sonuç olarak farklı yollardan geçmiş ve farklı yollara ayrılmışlar ama hepsi yoluna devam etmiş ve macera yaşamışlar.
Can Akyüz
2022-09-22T06:35:58+03:00Güzel bir yazıydı. İlgili olduğunuz alanların hayatınızdaki yerini alegorik bir anlatımla anlatmışsınız -zannımca-. Yalnız bir nokta dikkatimi çekti: Felsefe; yukarı çıktığında her şey aynıydı, beklediği sonucu elde edemedi tıpkı lunaparkta eğlenebileceğini düşünen çocuk gibi. Sonrasında düşündü "Acaba yanlış mı yaptım, hedefim gökyüzüne tırmanmak mı olmalıydı?" diye. Sonra bunun bir yararının olmayacağı kanaatine vardı. Ve bu durumda ona en çok keyif veren durumda olmayı seçti: Okyanusun yüzeyine çıkmaya çabalamak. Bir nevi Sisifos oldu felsefe. Her ne kadar yüzeye ulaşınca istediği sonuca ulaşamayacağını bilse de her seferinde tekrar okyanusun derinliklerine daldı.