I.
Ressamın ölümünün üçüncü günü,
Bir-altı-bir-sıfır numaralı dava dosyası
“İzninizle sayın jüri!” dedi, genç dedektif, kasıntı;
Saçı henüz tıraşlı, ayakkabıları boyalı
Birkaç gün değil birkaç asır geriye gitmek gerekti
Ressamın tuvalindeki yazıya dikkat çekildi
“Nec spe, nec metu”
Bunlar sıradan insanların ağzından dökülmezdi
“Umutsuz ve korkusuz”
Belki de hiç olmadığı kadar soluksuz
Şehrin en kötü fahişeleriyle yatardı
Biraz insana benzeyince, ödemezdi berberlere parasını
Genç ressam, tek bir şey için yaşardı:
Dünyanın en korkunç; korkunç güzel tuvalini boyamaktı.
II.
Aslında her güzel şey için
İnsan, ruhunu şeytana satar
Her fırça darbesinde
Gizli bir kıskançlık yatar
Eski bir Boticelli ölür
Yeni bir Vasari doğar
Bacchus hastalanır, Venüs uykuya dalar
Karanlık bir günün ortasında
Aklına oyun oynuyor yansımalar
Öyleyse çekip al insanların rabbi
Ruha ağır gelen estetik kaygıyı
Bir kadın, ellerinde saklayabilir altın oranı
Dişlek veya siyah saçlı
Müzisyen veya doğulu
Bir hulya için kendini boğdu ahmak!
Ey genç ressam,
En iyi portreyi resmetmek için
Gerekmiyor tüm müzikleri yok saymak.
III.
Bir ölümün başrolü insansa
Günlüğüne bakmak gerekir
Bir günlükte birçok umut
Her sayfada tek bir amaç yatar
Umut kalmayınca insan,
Her satırda bir çocuk boğar
İşte aralanıyor ölümün sır perdesi
Olacak iş değil ruhu şeytana satmak
Ayağa kalktı genç dedektif,
Belki de bu bir serzeniştir
“İşte! Dünyanın en güzel manzarası için,
bu adam tüm güzel kokulardan vazgeçmiştir.”
IV.
Yağmurlu bir günün sabahında
Görülüyor davanın son günü
Hiçbir sanık hatırlamıyor dünü
Oysa genç bir ressamın ölümü
Kralın oğlunun tecavüz olayından ünlü
“Her amaç bir vazgeçiştir sayın jüri”
Genç ressam en güzel tablolar için
Aşkından vazgeçmiştir
Müzikler, kokular ve sonunda aşk
Ressam unutmuştu yaşamın kaynağını
İnsanı resmetmeye azmettiren
Onu insan yapan olgulardı
Dava numarası bir-altı-bir-sıfır
Delil fazlalığından kapandı.