Bir bar deskinde dank etti kafama. Yüzüme vurdu belki de. Otuzlu yaşların başındaydım. Seneler hiç adil davranmamıştı bana. Yorgunluk mudur bunca hüznün sebebi yoksa insan yaş aldıkça mı fark ediyor hayatın gerçek halini? Kafamda milyon soruyla baş etmeye çalışırken duyduğum "Gençliğin Gibi" sözleri tokat gibi çarptı yüzüme.
Hepimizin kabullendiği ya da kabullenmek zorunda kaldığı zamanlar vardır.
Ben bu iki kelime ile kabullendim artık eskisi gibi olmadığımı belki de olamadığımı.
Yaşının çok üstünde yorgunluk taşıyanlar anlar ancak beni. Senelere meydan okumak isterken tüm vücudum, ruhum bilmediğim bir ritimle dans ediyor. Notalar tanıdık fakat melodi karışık. Bulunduğum yer neresi olursa olsun ben o eski kız çocuğu olamıyorum. Gözlerimdeki neşe ne zaman hayata yenilip yerini koskocaman bir hiçliğe bıraktı bilmiyorum. Hepimizin vardır bir dönüm noktası. Ben bugün büyüdüm.
İçimdeki kırgınlık ve hüzne baş kaldırmaya çalışırken anladım ki "Gençliğim Gibi" değil artık. Herkesin bana bir gönül borcu var sanırdım. İyilik yapıp kötülük bulduğum her kim varsa, içimi ürküten her kim varsa gönül borcunu öder sanırdım. Hayat adil davranır, eşit yıpratır sanırdım. Anladım ki, öyle değil.
Şimdi avaz avaz bağırmak, hatta bir o kadar seslenmek istiyorum.
Gençliğim gibi değil hiçbir şey.
Ve durum sandığımdan daha vahim.
Hiçbir şey bıraktığım gibi değil.
Hiçbir şey gençliğim gibi değil.
Gözlerimdeki bu yorgunluk tanıdık değil.
Ve siz,
Bana bir gençlik borçlusunuz.