Derin bir çelişkiyi taşıyor yüreğim,
birbirini değilleyen iki mekanik
ve mümkün olmayan bir kaos ile düzen
peydah oluyor yeryüzüne.
Gerçekliğin prangalarına vurulmuş bir düş değilim, zincirleri dişlerimle söküp atan bir vahşi hayvanım. Beni sarmalayan düşünceler bir düğüm olup boğazıma dolanıyor ama ben onu tırnaklarımla söküp atıyorum. Hangisi benim sesim, hangisi bana zorla ezberletilmiş bir yankı, umurumda değil. Kendi sesimi yırtarak yaratıyorum.
Sadece sürdürüyorum bir oluşu,
neresindeyim bilmiyorum hayatın
bir kayboluş edimine dönüştüm.
Kaybolmak, içimdeki vahşiye teslim olmaktır. Ne bir harita istiyorum ne de bir pusula. Rüzgâr nereye savurursa orada yeniden doğacağım. Hangimiz gerçek? Hangimiz sahte? Dünü yakan bir ateşim ben. Alevler içinde şairlerin ve filozofların uydurduğu zincirleri eritiyorum.
Ödüm kopuyor ölümü düşündükçe
lakin fark ediyorum bu hastalığı
bir çeşit nevroz sarıyor benliğimi
"ölüm" diyorlar o sona
beni kandıramayacaklar gerçekliğin hamuruyla.
Gerçekliğini parçalayıp, onu kendi kanımla yeniden yazacağım. Korku mu? Korku, benden korksun. Ben sınırların içinde sessizce bekleyen bir mahkûm değilim. Ben demirleri kırmak için doğduğumun farkındayım.
Özgürlük, pas tutmuş bir kapının ardında değil. O benim çığlığımda, benliğimi yakan isyanımda. Denizler sahte haritalarla dolu ama ben hiçbirini takmayacağım. Benim rotam, benim kanımla çizilecek. Kim bilir…