gitmelerin örtülü ödeneği vardır

ve yolların da bir haddi yoktur artık.

her şeyin

belki de hiç bir şeyin iki türlü bedelidir bu.

korkudur insandaki en büyük telaş, kalbini kavanoz da saklayan bir kadın gibi.


bütün yaralara ve yalanlara ortağız,

yarına değil.


allah sizi inandırsın içimde iki bin yıllık bir ağrı durur,

aralıksız kahroldum bir çarşamba sabahı

ve cumaya bağlanan bir perşembe gecesi yedim tüm tırnaklarımı.

allah sizi ne kadarına inandırır bilmiyorum ama

inanmak mühim bir mesele.


bilirsiniz

ve bence bilmelisiniz

fark etmiyor ortada kalanlar için herhangi bir yol.

insan; anlatabildiği yerden tanınır, sözünün kesildiği yerde ölür biraz.

takdir değildir bu

belki de biraz ilahi adalet.

keder imtiyaz geçmez hiç kimseye ve ellerinde büyür tasası tüm dertlerin.

yutkunur göğüs kafesinde adını koyamadığın şey


şey,

zamanı geldiğinde, insan tanır aynadaki yüzünü.

inanırken kendine tepeden tırnağa,

kocaman bir hiçe dönüşür.

sarılamaz aynada var olan kendine

anlamak diye sorar

anlamak, mühim bir mesele.


yıllar geçer huyunu değiştirmez hiç bir ihtimal

hakikat, herkesin dağıldığı ve kimsenin kalmadığı bir vakitte oturur dünyanın merkezine.

gitmek gelmek ile yakın kılınmaz

uzak, hep aynı yerdedir

dönmek kavuşturmaz kimseyi

uzaklaştırır daha çok.


adımlar değişir,

otuzsekiz veyahut kırkdört

bunlar mühim meseleler değil

değişmez, adamlar ve kadınlar.

gideni yollar değiştirir,

kalanı beklemek.

herkes kırdığı kişi sayısı kadar kalabalıktır

ben böyleyim,

herkesten biraz,

her şeyden biraz az.

keşke,

mühim bir yere sahip olabilseydim.

aramızda kaç bin sene var bilmiyorum ama ben bir varsayım değilim,

beni yok sayın.