Bazı acıların tanımı yoktur. Adı vardır elbet. Her şeyin bir adı var artık. Ama tarifi derseniz, işte o koca bir muamma...


Zaman ilaç mıdır, yoksa zehir mi? Mesela ben zamanın her türlü tesirine tanık oldum. Zaten bir şeyin zehri de panzehri de miktarında değil midir? Öyle okumuştum bir yerde. Bilenler böyle demişler.


Tarif edemediğin şeyin acısını yaşar mı insan? Yaşıyormuş. İşte zaman bunu da gösteriyor insana. Anlat desen iki lafı bir araya getiremezsin ama içine sorsalar ya insanın bir de, derya deniz kelimeler...

Galiba zaman denen bu meret insana öğretmen olarak gelmiş. Damla damla aktığı zaman da bir şey öğretiyor insana. Acına tuz bastığında da...

Hatta mutlu iken rüzgar gibi geçmesiyle de öğretiyor. Zaman, hep bir şeyleri öğretir biz insanlara.


Zül olmuş insan duyguları. Birine bir şey desen, gelir hiç ummadığın vakit söyler de döker zehrini sana. Acı galiba biraz da böyle bir şey. Susmak zorunda olmak. Anlatacak bir şeylerin vardır da yutkunur devam edersin kahkahaya, evet o da acıdır aslında.


Nefes bile alamazsın kimi zaman ama başkasına nefes olursun...

Yazıya anlatırsın derdini. Sen paylaşmazsan, nasılsa kimseye anlatamaz diye ona dökersin içini çoğu zaman. Harflere sığınırsın, kelimelerden medet umarsın.


Huzursuz zihnimin bir parçası mı acaba zaman kaygısı? Hafızamın bana yaptığı muzip oyunlar, unutulmayan günler, toz tutsa da kabuk bağlamayan acılar...