Ramak kala her şeye kendimi tanıyorum yavaştan.
Bitişlerin son olmadığı,
Sabahların her zaman yeni bir başlangıcı yansıtmadığı,
Gözlerin de yalan bakabileceği,
Sözlerinse aslında ne kadar anlamsız olduğu bir dünyaymış benimkisi.
Ne olduğum, kim olduğum ve ne olacağım…
Yaşanmışlıklarım, yaşayamadıklarım ve de yaşamak istediklerim…
Korkumun arzuya açlığı,
Saflığını yitirmeye korktuğum vücudumun ahı,
Hayallerimin yavaşça politikleşmesi,
İstediklerim ve de dikte edilmişliklerim,
Karman çorman bir halde hedef diye bir varlığın peşine düşmüştüm.
Doğru olanı yapmanın her zaman en iyi sonucu çıkartacağı düşüncesini ruhuma işlediğimden midir bilmem, yoldan çıkmanın hararetli stresi vardı üzerimde.
Halbuki yoldan gitmenin doğruluğunu sorgulamak da buna dahil değil mi?
Bu bir farkındalık yazısı değil asla, bu bir anlayış yalnızca.
Anlıyorum kendimi, her şey rayından çıkmışken seni ötelediğim için üzgünüm.
Her şeyi ve herkesi senden üstün tuttuğum içinse bitap düştüm zaten.
Ama dönüyorum sana, kendime hoş gelmek gibisi yok.
Beni benden başka kim neden sarmalasın ki candan?
Her şey elbet bir sona tabi olacak.
Tevazu gösterip açacağım kollarımı sana, burada, yanı başında.