Uzun bir aradan sonra yolda yürürken, adımı duydum. Ancak bu sefer, kendi adımı başka bir sesin notalarında yankılanırken duyduğumda, mutluluktan kimin seslendiği umurumda olmadı. Belki az önce kalktığım kafede bir şey unutmuştum ve bana bu yüzden sesleniyorlardı. Bu büyük bir ihtimaldi, çünkü hayatımda kimsem olmadığı için beni tanıyan birinin çıkmış olma ihtimali neredeyse sıfırdı. Belki bana benzeyen ve benimle aynı adı taşıyan dünyada birisi daha vardır. Ne şanssız adam, bana benziyor ve adı benimle aynı. Ama en azından iyi yanından bakalım; onu tanıyan ve onu seven insanlar var.

Sesin geldiği tarafa doğru dönüp baktığımda büyük bir boşluk gördüm. Kalbimde kocaman bir sancı bırakan o boşluk. Hayatımda birinin olmadığının farkında olmama rağmen, bir umut pırıltısı doğmuştu içimde. Belki birisi, sadece birisi çıkar gelir ve uzun zamandır yaşadığım bu yalnızlık denen illetten alır, çıkartırdı beni. Ne hayalperestmişim ve ne çok şey istemişim bu hayattan.

Düştüğüm bu karanlık kuyunun dibinde ansızın bir ışık belirdi. Bu ışığa doğru yavaşça yürümeye başladım. Işığın olduğu noktaya ulaştığımda gözlerime inanamadım. Bana bakan ve benim kim olduğumu bilen kişi tam yanımda duruyordu. Heyecandan konuşmayı duymayı ve belli temel fonksiyonların hepsini unuttum. Ne yapılması gerektiğini bilmeden öylece baktım ona. Çocukken kulağıma fısıltı ile söylenen bu adı uzun zaman sonra tekrar duydum. Bu basit kelime, meğerse duyması çok özel ve güzel bir hisse sahipmiş.

Uzun süre bakıştıktan sonra onun söze girmesi için içimden yalvardım. Çünkü ne söylemem gerektiğini ve ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Beklentim, fazla uzun sürmeden iki dudağının arasından kelimeler tane tane dökülmeye başladı. Anlamadığım bir şekilde beni benden daha iyi tanıyordu. Benim hayatımı bir film yaptı ve gözlerimin önünden geçirdi. Ne olduğunun farkına varamadım, çünkü uzun zaman sonra biriyle konuşmanın mutluluğu, kalbimde bir çocuk gibi koşturup duruyordu.

Bir an duraksadı ve bana sinirli bir şekilde baktı. Hiç beklemediğim bir anda, elimde avucumda mutluluğa dair en ufak bir kırıntıyı bile yer bırakmadan, bana tüm öfkesini kustu. Hayatımda yaptığım tüm hataları, yanlışları tek tek suratıma vurdu. Yıllardır akmamasına uğraştığım o damlalar gözümden sel olup aktı. Ağlamayı her zaman bir zayıflık göstergesi olarak görürdüm. Ama o an ağladığımda rahatladığımı hissettim. Sanki içimde ne kadar kötülük varsa, o damlalarla beraber hayatımdan çıkıp gitmişti.

Ben ağlarken o kişi yok olmuştu. Etrafıma bakındım ama bulamadım. Nereye kaybolmuştu? Ya da ben onu neden arıyordum? Beni ağlattığı, canımı yaktığı için ona kızacak mıydım, yoksa beni bana gösterdiği için ona teşekkür mü edecektim?

Olduğum yere oturdum ve başımı ellerimin arasına alıp bekledim. Aynı sesi tekrar duydum ama bu sefer sağdan ya da soldan gelmiyordu; direkt kafamın içindeydi bu ses. Konuşan o kişi benmişim. İçimde, benimle tanışmayı bekleyen kendimmişim.

Rahatlamıştım ve kendimi tanımıştım. Hayatımdan rahatsız olan ben, hayatımdaki tek sorunun kendim olduğunu anlamıştım. Aslında hayatımdaki her şey bende başlayıp bende bitiyormuş. Bunu bana içimdeki ben gösterdi. Beni benden başka kimse mutlu edemez kimse ağlatamazmış. Benim benden başka kimsem yokmuş…