Buğulanmış pencere tuvallerinde boy boy maviyi unutturup siyaha düşüren resimlerin...
Harabeye dönmüş kalbim, kalbinin kuş kafesinde…
Körpe canların kursağında öğütülmüş taze nefesini gezdir nefesimde
Göz aydınlığı veren yıldırım gürlemelerinde hüznünü gezdir sinemde...
Mercan gözlerimin göğünde asılı duran ensar gözlerin
Hilal sancağı yeşili ile öpsün Uhud çehremden
Gül-i Yarem…
Melankolik mısralarım dökülüyor Vahşi’nin gecikmiş iman sözlerinden
Ayrılık mızrağından sökülen kelimelerin batıyor dudaklarımın karlı sularına
Akşam güneşi usul usul kaybolurken gamzelerinin surlarında
Kirpiklerin ölüm beşiğinde sallıyor beni
Sürükleniyorum bilmediğim bu yolda
Bedenim anımsıyor vahama sinmiş zehrini
Zehirleniyorum sevda kokunla Gül-i Yarem…
Medeniyetler kuruyorum nefesinin değdiği her karış toprağıma
Karanlıkları hapsediyorum gözlerinin Ay Tanrıçasına
Hükmedenim bir sen kalıyorsun mehtabıma
Lakin ayakların bir türlü varmıyor bana…
Seni anlatırken gece yarısı rüzgârlarına, vadiler deltalar oluşuyor sahramda
Gül-i Yarem, gülüşlerin fethediyor vadilere sığmayan hüznümü
Son masal perisinin gün endamlı kızı, bağışla cüretimi
Füruzanlığın âmâ etti hicretimi
Gözlerin bir kez deldi ya gözlerimi
Ne sabır işliyor tenime
Ne de Ankaların kanatları tutuşuyor külümde
Sakatlandı hülyalarım yürüyemez oldu izinde
Gül-i Yarem...
Aklım hep çiğdem çiğdem gözlerinde
Simama meczupluk düştü nar olan gülüşlerinden
Zikrim tutuştu kadim bir çöl gizinden
Dualarım sesleniyor sana
Kum tepelerinin hatif sesinden
Gül-i Yarem...
Gündüzlerimi astım ipek saçlarının burçlarına,
İsmail ettim kör karanlığımı kurban verdim ayca bakışlarına.
Aklımı kaybettim dudaklarının hat sanatında
Mahşer alemi açıldı da sol yanımda
Sen kondurmadın dudaklarını sol yanıma…
Sevdan ufuklarımda kanlı bir devrim
Sözcüklerin katlediyor beni bitiyor devrim
Bir mezar açılıyor göğün rahminde
Hudutları uçsuz bucaksız kirpiklerin
Ölüyorum Gül-i Yarem
Nefesim sensiz yetmiyor bana...
Neredesin
Neredesin Gül-i Yarem...