Sonsuz güzelliğiyle gözlere ilham veren bir bahçede tanıştı gülle bülbül. Tüm renklerin içinde beyaz bir gül caldı kalbini bülbülün. Gül bülbülün sohbetinde bülbül gülün o güzel kokusunda bi dünya kurdu.

Ne zaman yorulsa dünyadan bir durak bildi bülbül gülün o kardan yapraklarını. Toprağa mahkum gül ise hasretle beklerdi misafirini. Bülbül gördüklerini anlattıkça sökerdi köklerini topraktan , ucardi bülbülün kanatlarında. Biri uçmaya biri soluklanmaya muhtaç iki can , yine bir gün sohbete daldı. Saatler saatleri kovaladı. Arılar çiçekleri, güneş dünyayı terketti. Fakat bülbülün dünyasında o bembeyaz yapraklar dışında bir güneş yoktu . O yapraklardi aydınlatan gününü. Terkedemedi.

Yine durmadı zaman , geçtikçe geçti. Ay bile pes etti . Gulu izlerken yoruldu bülbül kapandı gözleri, bir anlık daldı karanlığa. İncecik boynu o an düştü gülünün dikenine . Hep beyaz yapraklarına baktığından unutmuştu güllerin dikeni olduğunu. Bir damla kan hatırlattı bunu ona. İşte o kan karbeyazi gulu alladi , hapsoldu gülün yaprağında. Bir anlık o dalış gülü renginden , bülbülü canından etti. Bülbül bülbüllügünden , gül gullügunden utandı. O gün bu gündür Bülbülün kanı yapıştı bir ömür beyaz güllere. Güller kızillasti. Tüm dünya gullleri kırmızı doğdu sandı. Oysa bülbülden akan bir damla kan tüm gülleri kanatmisti.