O rüzgar gülüşünü getirir şimdi. Ağaçlarda meydan okuyan yapraklar göz kapağın olur. Rüzgarın kendisi zaten sensin. Yumuşaklığıyla tenin, esip gürlemesiyle sesin, usulca salınıp gitmesiyle ellerin, kahretsin! Rüzgarın kendisi sensin. Kuytularda dönüp dolaşırsın seni haylaz. Kıskandıklarını rezil etmek için onların eteklerini uçuşturursun. Fark etmezsin küçük bir çocuk sen koşturduğun için gıcırdayan kapı yüzünden annesinin zorla yatırdığı yatağında korkuyla titrer. Oysa usulca, öyle narin narin yürümelisin ki. Biliyorum bunu yapabilirsin. Seni daha önce karların üzerinde iz bırakmadan yürürken gördüm. Söz konusu bir çocuksa eğer bu kadar merhametli olmayı bilmelisin. Ne olur bağırma bu gece. Beni az da olsa sevdiğini biliyorum. Beni o çocuğun yerine koyup sev bu gece. Seni tüm masumiyetimle masumluğa davet ediyorum.


Sen durulduğunda ölürsün ve ben buna dayanamam ve ölürüm. Belki senin ölümün ses getirmez ama benimki getirecektir üç beş kişinin ağzında. Garip, kabul ediyorum, senin sesin senin için yaşamak derken benim için çıkan sesler yaşamın sonu olacak. Tabiatın bir oyunu deyip gülüp geçelim. Fazla gülmeyelim ama. Hayır, annemin sözlerine inandığımdan değil. Annem gibi çok gülünce hemen arkasından çok ağlayacağımı düşünmüyorum. Ancak çok gülmekten ölürse birimiz, diğeri onun arkasından çok ağlayacak. Annemin dediği doğru çıkacak. Ondan korkuyorum.


Rüzgar her estiğinde hatırlayacağım artık. Garip bir kehanete bağlıyım. Güneşi seven kar tanesi kadar imkansız değilim ama soğuktan üşüyen bir kardan adamım. Sen bahçede kar üzerinde iz bırakmadan yürüdüğünde seni gördüm. Beni yapan çocuğu çok iyi tanıyorum. Kapı gıcırtısından ödü patlar. Annesi onu yatırdı çoktan ama o yatağında yorganının altında hayal kurarak gerçeklerden uzaklaşmakla meşgul şu an. Ben gerçeğin farkında bir kardan adamım, rüzgara aşık. Rüzgarla gel yine. Kendin olarak.