Berrak, kül, gamsız ve sapsarı
Kursağımda kaldı,
Sürüsü kurduna teslim olmuş çobanın haykırışları,
Çekin kılıçları, kırın kirişleri.
Biraz mahzun çizdik hudutları,
Olmamış gördün mü
Ateşleri harlayan demir ustaları,
Gölgenin usturubu
Tırnakların beşeriyatın en öfkeli usturaları.
Bak yine izbede paragraf açıldı,
Tek eksiğimiz hakkın divanında iki duble rakı.
Oltanın affına sığınan balığın,
Namına leke süren nedir?
Bi' kavağın yaprağı mı?
Yoksa kokusu mu bi' ırmağın.
Göğsün bi' sırtlanın yatağı
Acil toplanma yeri mi kollarının arası?
Hayır, hayır saçların beyazlamasın
Yadsınan her acının,
Yatsının farzının,
Burnunu koluna silen bir piçin yaşadığı ızdırabın,
Ahraza yaptırılmaya çalışılan merasim konuşmasının,
Ve şimdi sen kısma gönderilen her evrağın
Elden ele dolaşmış, en yıpranmış halisin.
Ürkek, tenezzül, tatsız ve akşamları
Unuttum artık başlangıçları,
Şehri ötekinden daha uzun boylu olan kazanacaktı,
Koy iskemleyi, hazırla ayakları.
Biraz aceleye getirdik bütün bunları,
Olmadı gördün mü...
Masamızın terini silen şef garsonları,
Aslımızın ahlaksızlığı,
Tam sarılacakken sırtında kambura yatan kasaturaları,
İnan fark etmemişim.
Tahammülü bitiren o son damlanın,
Debisinin yükseldiği yer neresidir?
Deniz biraz baygın, toprak darmadığın.
Boynundan gelen koku sana ait değil,
Karnındaki yumruyu da ben yaratmadım
Çıkan duman dudaklarının kenarından gelmiyorsa eğer,
Söylesene nerede bu yangın?
Söndürsek gücenir mi yüzün,
Kuytuda hikmete eren bi' kibrit gibi düşer mi kaşların?
Ben bana büyük gelen gömleklerden hep kaçmışım,
Şimdi sana içimi çeke çeke sarılamayacak kadar yalnızım.
Ve şimdi ben koltuğunun altında taşıdığın her gazetenin,
Üçüncü sayfasındayım.
Şimşek, ölümcül, cansız ve sabahları
Dişlerimde sıkıştı,
Mecalsiz ilerleyen bi' ukdenin yakarışları
Dök artık akan kanı, yıkayalım mevtayı
Anlamadan tüketiyoruz geçen zamanı,
Olmuyor işte gördün mü?
Şiire sataşan bi' sarhoşun patlattığı naraları,
Üzerimizde defne yaprağı,
Hatırlıyorum da umudumun sana gelirken keşfettiği mağaraları,
Hiçbir örümcek ağzına ağını hediye etmemişti.
Bacaların isinde yitirdiğimiz saygının,
İnsafa geldiği mertebe hangisidir?
Duvarlar biraz kırgın, dilde veryansın.
İplere gerilmiş olan fotoğrafların kudreti,
Var mı başka kanepelere de hibe edilmiş uykuların?
Bi' kumarbazın gözünde kanat çırpışları zarların.
Durmaksızın duyduğum bu bağırtının menşei
Bacağının havada asılı kalması değilse eğer nedir?
Sorduğum için lütfen beni bağışlayın.
En az yüz hazza şahit olan pencere pervazının,
Karlı bi' şafağı seyrettiği o gün hani kuru ve esintisiz
Ve şimdi biz dört saatle ayrılmış iki kara parçasının,
Birbirlerine yapacaklarından mesul değiliz.
Renk, müşkül, ağrısız ve sonraları
Bırak şu omuzları,
Umursamıyorum tebliğ ettiğin beyan ve esasları
Kes nefes almayı, yırt sayfaları.
Hissetmiyor musun girdiğimiz her yolun sonundaki uçurumları,
Olmayacak işte gördün mü?
Biz dilek tutmayalım diye kaymayan yıldızları,
Her yerde bi' başkaldırı
Ümidim, prensesin önünde onu eğlendirmeye çalışan bi' soytarı,
En iyisi her şeyden vazgeçelim
Canını sıkmayalım gevşeyen somunların,
Kapıda seni bekleyen bu haysiyet kimindir?
Sokağa çıksam başım önümde, aklı bende kalacak tüm levhaların.
Birlikte dinlediğimiz şarkıların mükâfatı,
Biliyor mu peki birçok sıcaklığı keşfedebildiğini parmaklarının?
Gözlerimiz en kadim dostu artık tavanların.
Yakın bi' zamana kadar ben değil miydim muhatabı o bakışların?
Yanılıyorsam eğer lütfen söyleyin.
Tahrip edici bi' gidişten vesile yakılan tüm sigaraların,
Küllüğe dönmüş bir koridorda yürümek aheste ve kesintisiz,
Ve şimdi hiçbir köpek ıslıkla çağırınca gelecek kadar
İtaatkar ve ciddiyetsiz değildir.
Ahenk, gönül, devasız ve yılları
Kaybetmek kadar dokunaklı,
Aramızda varamadığımız gereksiz anlaşmazlıkları
Çık içimden dışarı, yıkıntının mimarı.
İtibarı yerle yeksan olmuş bi' hikayenin kime ne yararı!
Olmaz işte görmüyor musun?
Buruşmuş avuçlarımızda tutup okuyamayacağımız mektupları,
Tüm vakitler gün ortası.
Izdırabımda biriken zehir, felaketlerin medarı iftarı.
Gel bu eziyetten kalkıp başka acıya gidelim.
Geriye kalan, sesinden imtina eden bi' kulak zarı,
Cesedin üzerindekileri çıkarmak neyin nesidir?
Şimdi biri gelip görecek, topla artık şu bıçakları.
Özenle vardığımız sonuçları, doğruları, yanlışları
Bahsi geçen basit bir şey değil, yaralarımın kabukları.
Unuttuysam lütfen hatırlatın.
Zemine kök salan ağaçları,
Tarumar edercesine sökmek yerinden, güpegündüz üstelik,
Hatta öğleni biraz geçerken, gerçekte, çaresiz
Ve şimdi ikimiz
Afedersiniz ama
Karafa doldurulacak şarap gibi,
Ağızda mayhoş bi' tat bırakacak kadar yıllanmış değiliz.
Şevval Fidan
2020-06-10T04:55:53+03:00"Oltanın affına sığınan balığın namına leke süren nedir?" Çok güzeldi...
Orhun Çevik
2020-06-05T21:03:21+03:00Teşekkürler, seslendirmeye buradan ulaşabilirsiniz.
https://www.youtube.com/watch?v=rEJDcehqgoM
Jean Valjean
2020-06-04T03:19:38+03:00Son derece özgün ve güzel bir şiir olmuş. Kaleminize sağlık.