Temmuz


Bugün sabah yeğenlerimle uyandım. Erkenden hazırlandık göle gittik. Bir gün önceden yağan yağmurla birlikte daha da soğumuş buz gibi suda yüzdük. Şakalaştık. Güldük. Boğazımız patlayana kadar güldük. Bugün 11 Temmuz. Canım dedemin ölüm yıldönümü. 11 Temmuz 1998'de bu sefer ölüm haberine yakın olduğumuz için toplanmıştı tüm aile. "Baban kötü gel," dediklerinde babam telaş içinde hep birlikte arabaya doluşup İstanbul'dan Mersin'e hiç durmadan gitmiştik gece yarısı. Canım dedemi son kez görmeye hastane odasına girdiğimizde yine bizi gülen gözleriyle karşılamıştı. Sonra eve geçtik. Sabah haberi aldık. Hastaneye canım dayım götürdü bizi. Hastanenin kapısında canım dayıma sarılıp ağlarken dayım gözündeki yaşı tutmaya çalışarak "Kızım tamaamm," diyerek teselli ediyordu beni. Ben 11 yaşındaydım. Sonra 2015 yılının 12 Temmuz'unda bu sefer canım dayım için gözyaşı döküyordum. Bu sefer sarılacağım bir omuz yoktu. Şimdi 2026 yılında Amerika da bir cennet köşesi gölden çıkıp 36 yaşında mezun olduğum ikinci üniversitemden diplomamı aldım. Canım sevgilimin göz doktoru randevusuna eşlik etmek için bir gölgelikte oturmuş bekliyorum. İşte geldi!

Zaman her şeyin ilacı. Hiç de değil. Zaman sadece anda yaşadığın duygu yoğunluğunu azaltıyor. Sen yine aynı şekilde acımaya devam ediyorsun.

Dedemin ellerini babamda, ensesini amcamda, gülen gözlerini büyük yeğenimin gözünde görüyorum. Canım dayımın yemek yiyişini ortanca yeğenimde, gözlerinin derinliğini ve neşesini annemde, bazı şeyleri de bazen aynada kendimde görüyorum. Sonra gökyüzüne bir öpücük yolluyorum. Bir kelebek geçiyor. Bak işte yine geldiler!