Şimdi burada, ellerim serbestçe vücudumdan süzülmüşken masadaki eksik tabağı fark ediyorum. Kaç gün geçti? Ya da ay, hatta yıl belki. Cümlelerim yarıda kesiliyor kırk beş senedir. Halbuki ben daha yirmi yaşındayım. Sokaktaki karıncaların hazırlık yapacağı bir yaz mevsimi yok artık. Şimdi bir şeyler oluyor. Pencerelerin üzerinde gazete kağıtları, bütün hepsi yanlış çözülmüş bulmacalarla dolu. Sahiden mi diye soruyorum kendime. Sahiden yaşadık mı bunları? Cevap vermiyor aynada gördüğüm o çaresiz surat. Yaşadık sanırım. Şimdi kapılar kilitli, kaçacak bir yer de kalmadı. Şu üç katlı evin tek lambalı hücresinde edilecek tüm kahvaltılar. "Pazar sabahları" kaldırıldı. Artık bir hafta 6 gün. Ama ben seni iliklerime kadar, her gün. Belki de her an, her saniye…