Hikayeler, bizim kararlarımızın dışında yazılıyorken umutlarımız korkularımızla harmanlanıp ellerimize veriliyor. "Al bu senin umudun, ama umudunun önünde daima yol gösteren o pusulanın her bir ucunda korkuların saklı... Ne yazık ki sevgili insan; hepimizin pusulası aynı renkte, fakat bu fırtınalı havada okyanusla savaşırken kimimizin altında ufak bir kayık, kimimizde ise koskocaman bir gemi... Hepimizle dövüşen fırtına aynı lakin savaş verdiğimiz şartlar kimine tanrıdan bahşedilen armağan kimine acı dolu bir bardak zehir..." Karanlık gecede kimsesiz bir mahallenin kırık sokak lambasının altında duran çocuk, buz gibi havaya inat sımsıcak yüreğinde sakladığı hayalleriyle ısınmaya çalışıyordu. Yüzünde kırık bir gülümseme, ona bahşedilmiş bir armağanken kaderinde yazılmış ince mürekkep keder yazısını süslüyordu. Yüzündeki çiller masumluğunu daha da belirginleştiriyor ve minik suratına gökyüzünü sığdırıyordu. Kimsesizliğin acısı boğazında düğümlenirken o, tanrıya kayan yıldızlar için şükranlarını yolluyor, kocaman bir gülümsemeyle ışıldıyordu. Saatler ilerliyor, ilerledikçe küçük bedeni büyüyor, büyüdükçe gülümsemesi ruhuna sığmıyordu. Esen ahenkli rüzgarın melodisi kulaklarına en sevdiği şarkıyı dinletirken ayağa kalktığı anda sokak ortasında rüzgarla dans ediyor, dönüyor, zıplıyor, kahkaha atıyordu. Birden çakan şimşek ve hızlanan yağmur duraksamasana sebep oldu. Yüzündeki gülümsemesi kaybolurken öylece donuklaştı. Çakan şimşek ona büyüdüğünü bağırıyor, yağan yağmur iliklerine kadar gerçeklerle dolmasını sağlıyordu. Büyüyü bozan gök gürültüsü ona büyüdüğünü söylemişti. Delilerce dans ettiği rüzgar, kaybolmuş yüreği derin bir sancıyla sarsılmıştı. O şimdi, o şimdi kimsesizliğin kucağında öksüz bir adam olmuştu. Büyümek bu denli gürültülü müydü diye sorarken, lambanın altında küçük çocuk dans edip gülümseyerek kafasını sallamış ve koşarak uzaklaşmıştı.