Bundan bir önceki yazımda çerçevelerden bir hayli bahsettim ve onları kendimce sınıflandırdım. Şimdi de onun üzerine birkaç yazı daha yazarak konuyu örneklendirip biraz dallandırıp budaklandırmayı istiyorum. Kendi kendime böyle bir etkinlik yapmaya karar verdim.
Bu yazım için ise bir düşünce çerçevesi olarak ele alacağım ''gurur'' meselesini seçtim. ''Gurur çerçeve olarak nasıl ele alınabilir?'' sorusuyla karşılaştım ve yine belli bir ''çerçeve'' çizerek düşünmeye başlamam gerektiğini fark ettim. O nedenle bu yazıdaki gururdan ne anladığımı açıklamam gerek önce.
Gurur derken aslında daha negatif tarafına, daha çerçeve olarak algılayabileceğimiz kısmına işaret etmek istiyorum. Burada bahsedeceğim gurur bir babanın evladıyla gururlanması gibi ya da bireyin yaptıklarından dolayı kendiyle gurur duyması gibi bir şey olmayacak. Gurur yapmaktan söz edeceğim, gururlu biri olmaktan, gurur yaparak bir şeyler yapmaktan kaçınmaktan ya da bir şeyler yapmaktan veya kişilik özelliği olarak gururlu olmaktan ve bu özelliğin pratik hayatta insana bir şeyler kazandırmasından ya da bir şeylerden alıkoymasından.
Bu şekilde tariflediğimde aklıma aşk konulu filmler, romanlar geliyor. Zihnimde gururun negatifliğini pekiştireceğinin farkında olsam da devam ediyorum buradan. Bilirsiniz, çiftimiz arasında bir şeyler yaşanır, kopuşlar gündemdedir ve adım atması gerektiği kurgudan anlaşılan karakter gurur engeline takılır. Hikaye biter oracıkta. Hatta bitemeyebilir bile, öylece kalır. Ah deriz, insan mutluluğunu kaçırmasına sebep olacak kadar neden gurur yapar ki? Neden tekdüze bir hayata teslim olur? Gurur sanki her şeyi daracık bir çerçevenin içine hapsetmiş ve hayatı görememeye sebep olmuştur. Gitme, dese; elinde sopa, indirse bütün gurur çerçevelerini yere, kavuşacaklardı.
Öyle midir peki? Pek sanmıyorum. Öncelikle genelde yaşarken karşımızdaki kişinin duygu ve düşünceleri hakkında film izlerken olduğu gibi bir bilgiye sahip olamayız. Belki de hiç istenmiyoruzdur basitçe. Ya da adım attığımızda olumlu sonuçlansa da eski duygulardan eser yoktur. Çoğunlukla belirsizlik hakimdir ortamda. Belirsizlik de gurur yapıp konuşamamaktan kaynaklanabilir tabii ve bu bir sorundur ama sonuçta gelinmiştir uçurumun kenarına ve keşke o kadar hızlı gelinmeseydi, neden gelindi, bunu incelemiyorum.
Belirsizdir her şey, karşınızdaki belki de hiç beklemiyordur gitme demenizi, son kez sarılmanız zavallıca geliyordur, duygularınızı açmanız acizlik olarak değerlendiriliyordur. Gururunuzun sizi koruyacağı yere geldik. Sizi bu durumlara düşme korkusundan koruyacak bir çerçeve. Gülerken çekilmiş fotoğrafınız duvarda öylece asılı kalacak. Yerlerde toz içinde bir şeyler arama gayretiyle sürünerek geçirmeyecek son günlerini hikayeniz.
Böyledir işte, ''gurur yapmayayım, hayatı kaçırmayayım'' dersiniz, karşıdaki öyle bir şey yapar ki yüzsüz ve suçlu olabilirsiniz. ''Gurur yapıp fırsatları kaçırmayayım'' dersiniz, gözlerinde değersizleşiverirsiniz, sizi ağlak ve talepkâr bulmaya başlarlar. ''Gururunu bir kez kıran hep böyle devam eder'' diye düşünülür ve ortaya koyduğunuz davranışın devamı beklenir hep.
Gurur yapmayıp istedikleriniz ve size bu sayede verilenler sırtınızda yük yapar bana kalırsa. Gururla çerçevelenmek özgürleşme sağlar bu noktada. Hem zaten gururunuzu ayaklar altına almanız gerekiyorsa, sizden kişiliğinizle, davranış örüntünüzle uyuşmayan bir şey bekleniyorsa, orada durmak pek de matah sayılmaz artık.