Başını yaslamışsın bi vapurun manzarasına,


İliklerinde hissettiğin o yorgun Üsküdar.

Süreya’nın kaçamağı; güzel laflı İstanbul.




Bi uyku tanesi çalıyor kapını ansızın,

Gün batımına karşın filizlenmek mi niyeti?




And içmişler sanki geçmişten kovmaya seni

Saldırıyorlar bi ’ kayıpları olmayacak gibi


Sanki yalnız ben

Bıraktım kanatlarımı

Bıraktım da indim göğün en yüksek katından.




Duyulmamış bi’ kahkaha yitirdi sancımızı.

Pek şükür ki bazen de usancımızı.


Hapsetmedi hiç dudaklarımın ötesinde umudu.

Sonunda, sayamadığın o yıldızlar izledi,

Kazancımızı.




Kaç kez dalgalandı,

Gelmeden giden bu gelgitler

Kaç kez yordu kumsalı mahur nefesiyle


Şikâyet etmedi bir kez olsun ne cezirden ne metten.

Sarıldım.

Boynunda bi’ şey vardı bana ait




Yaradan şahit,

Yılmıştı artık vakit.




Cennet orasıydı işte

Biz nerede gülersek,

Nerede solmaz,

Nerede karşı koymazsak




Ama keder kaplarsa ruhumuzu

-Ki yapmadığı şey değil-

Baharsız bi kelebeğiz

Güllere hüzün saçan.




Habersiz öleceğinden

Ertesi gün, sabahına.




Geçmediyse seninle şu

Zaman dedikleri

Akmak istemiyor o kum bi’ türlü saatten.




Bırak dönsün dünya

Sen otur yanıma

Yorulmayacaksın dizelerimin ezgisini dinlemekten.