Türk Sinema Tarihi’nin en çok izlenen, sevilen, benimsenen film serisi Hababam Sınıfı, benim de çok sevdiğim her izleyişimde sanki ilk defa izliyormuşum gibi hissettiğim Rıfat Ilgaz’ın eserinden sinemaya uyarlanmış ve umulanın üzerinde ilgi toplayıp büyük gişe rakamlarına ulaşınca Ertem Eğilmez sıcağı sıcağına “Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı” ve diğerlerini seriye eklemiştir.
Şüphesiz ki Türkiye’de birkaç kuşak Hababam’la büyümüş, neşelenmiş, hüzünlenmiş; ilk sinema sevgisinin tohumları bu filmlerle atılmıştır. Defalarca izlenilmiş de olsa ilk defa izleniyormuşçasına aynı heyecan, coşku ve keyifle izlenme özelliğine sahip bu seriyi sanıyorum sevmeyenimiz yoktur. Hâlâ izlemeyenleriniz var ise bu zevki tatmalarını çok isterim.
Gerçekten de Hababam Sınıfı, başka türlü bir şeydir; hele sıkıntılı bir anınıza denk gelir de izlerseniz antidepresan etkisi yapar. Her derde devadır. Sinema tarihinde izleyicisi ile bu derece sevgi bağı oluşturmuş film çok azdır. Hababam sevgisi, bitmeyen ve bitmeyecek bir sevdadır.
Hababam’ı Hababam yapan en önemli faktör, kuşkusuz Kemal Sunal’dır. Bütün Hababam’cılar kabul edecektir ki Sunal’sız Hababam olmaz, olsa da tadı tuzu olmaz. Ana kadrodan herhangi bir oyuncunun eksikliği, o kadar da hissedilmez. Örneğin, Tarık Akan üçüncü ve dördüncü filmlerde yoktur. Halit Akçatepe’de dördüncü filmde rol almamıştır. Ancak, Sunal’ın varlığı diğerlerini nispeten önemsiz kılmaktadır. Nitekim Sunal’ın son kez İnek Şaban’ı canlandırdığı “Hababam Sınıfı Tatilde” filminden sonraki Hababam filmleri, ilk dört filmin havasını asla yakalayamamıştır. Sunal’ın yerine ikame edilen İlyas Salman, İnek Şaban’ın yokluğunun yarattığı boşluğu dolduramamıştır. Bu arada, son yıllarda Hababam Sınıfı adı altında çekilen ucubeleri söz konusu bile etmiyorum.
Kemal Sunal dışında, Hababam Sınıfı efsanesini yaratan diğer unsurlar; Münir Özkul, Adile Naşit, Tarık Akan, Şener Şen, Halit Akçatepe, Ayşen Gruda gibi ustaların yanı sıra amatör bazı oyuncuların (Ahmet Arıman, Cem Gürdap, Feridun Şavlı) varlığı ile de renklenen güçlü oyuncu kadrosu ve Melih Kibar’ın tabir-i caizse ikinci milli marşımız olarak nitelenebilecek enfes müziğidir. Dönemin diğer popüler parçaları da filme neşe ve renk katmıştır (Fesüphanallah, Neler Oluyor Hayatta, Sen Gidince Bak Neler Oldu gibi).
Buraya kadar yazdıklarım Hababam Sınıfı’na yönelik sevgi ve ilginin sebeplerini açıklar niteliktedir. Ancak, Hababam olayını biraz da objektif olarak mercek altına almak; bir başka ifadeyle, Av Mevsimi filminin Avcı Ferman’ının deyimiyle “bakış açısını değiştirerek bakmak” gereklidir.
Biçimsel anlamda irdelemek gerekiyor ise:
Son dönemlerin anlaşılmaz bir biçimde rekorlara koşan, bir o kadar da yerin dibine batırılan Recep İvedik filmlerindeki senaryo ve olay örgüsü anlamındaki omurgasızlık, nispeten Hababam filmlerinde de mevcuttur. İvedik filmleri, arka arkaya komik durumların eklenmesiyle meydana getirilmiş, doğru düzgün öyküleme ve sağlam bir dramatik altyapıdan yoksunluğu ile eleştirilmiş yapımlardır. Aynı yapı, Hababam filmlerinde de gözlenebilir. Ana bir olay örgüsü her zaman vardır ancak film genelde ardı ardına sululuk ve haytalıkların eklenmesiyle oluşturulmuştur. Arada bir “çok fazla sulandırdık biraz da ciddi olalım” diyerekten Mahmut Hoca’ya etkileyici konuşmalar yaptırılıp denge tutturulmaya çalışılmıştır. Kurgu özensizdir, “tam laubalilik arası yarım insanlık dersi, bol duygusallık sosu” formülü uygulanmıştır. Kurgu kadar senaryolar da özensizdir. Ticari kaygılarla, üzerinde fazla titizlenilmeden bir çırpıda, çalakalem yazılmış intibahı uyandırmaktadır. İlk filmin senaristinin Umur Bugay, diğer üçünün Sadık Şendil gibi sinemamızın en usta kalemleri olduğuna inanmak güçtür. Senaryolar böyle olunca oldukça kıvrak, zengin, akıcılık ve çeşitleme içeren reji anlayışı ile sinemamızın en büyük öykü anlatıcılarından birisi olan Ertem Eğilmez’in bu filmlerdeki yönetmenliğinden övgüyle bahsetmek imkânsızdır. Aynı özensizlik ve alelacele kotarılmışlık hali reji anlamında da mevcuttur. Film sayısı arttıkça kalite düşmüştür. Hababam Sınıfı filmleri, Ertem Eğilmez’in yönetmen olarak en kötü filmleridir.
İçerik olarak irdelemek gerekiyor ise:
Hababam Sınıfı filmlerinde, Rıfat Ilgaz’ın orijinal eserinin içeriği ticari amaçlarla tamamıyla boşaltılmış ve eserin özü, bildirisi ciddi şekilde zedelenmiştir. Romandaki tiplemelerin çoğu sadece isim olarak filmde yer almış, bambaşka tiplere büründürülmüştür. Ya da olmayan tiplemeler yaratılmıştır (Tarık Akan’ın popülaritesinden faydalanmak amaçlı Damat Ferit gibi). Romandaki okul, özel ve zengin aile çocuklarının okuduğu bir lise değil, parasız yatılı öğrencilerin okuduğu bir devlet lisesidir. Romandaki tiplemeler çok daha derinliklidir ve farklı karakterlere sahiptir. Rıfat Ilgaz Hababam Sınıfı filmlerini hiçbir zaman sevmemiş ve onaylamamıştır. Hatta Ertem Eğilmez ve Rıfat Ilgaz bu konu yüzünden mahkemelik olmuşlardır.
Filmlerde, okul temalı bütün filmlerde rastlanacak türden beylik mesajlar gırla gider. Sidney Poitier’in oynadığı meşhur To Sir, With Love (Sevgili Öğretmenim) filminde de olduğu üzere, okula yeni bir öğretmen gelir. Bu öğretmen idealist bir kişiliğe sahiptir ve klasik eğitim sistemine karşıdır. Filmin ilk yarısı, haylaz öğrencilerle mücadele; ikinci yarısı öğrencilerle kaynaşma ve sorunlara çözüm bulma ile geçer. Ayrıca, “kötü öğrenci yoktur; suçlu olan eğitim sistemidir, ilgisiz velilerdir” gibisinden standart mesajlar da yüzeysel kalmaktadır.
Hababam Sınıfı, bu bilindik mesaj verme tavrıyla kendisinden sonra çekilen okul temalı filmleri de etkilemiştir.
Hepsi bir yana, bu sınıfın öğrencileri aşırı derecede saygısız ve ilkesizdir.
1-Hiçbir değere veya kişiye karşı sevgi ve saygıları yoktur (Fenerbahçe hariç). Dünyanın en iyi insanı olan Mahmut Hoca’yı bile -sözde içlerinden seviyorlar- çileden çıkarırlar. Yeni gelen öğretmenleri Mahmut Hoca’ya karşı kışkırtırlar, yalan söylerler, iftira atarlar. Aynı saygısızlıktan okulun diğer birbirinden değerli öğretmenleri de nasibini alır.
2-İnsanların, hele de bir öğretmenin fiziksel kusurları ile dalga geçerler. Gözleri iyi görmeyen öğretmenlerinin bu özrünü istismar ederler, derste alenen kitap açıp kopya çekerler, Hafize Ana’yı müfettiş kılığına sokup eğlenirler.
3-Sözde yurtsever, Atatürkçü geçinirler. “Hababam Sınıfı da olsalar Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ni ezbere bilirler”. Ancak hepsi lafta kalır, papağan gibi hitabe ezberlemekle Atatürkçü olunamayacağını idrak edemezler. Atatürk’ün “Hiçbir şeye ihtiyacımız yok, yalnız bir şeye ihtiyacımız vardır; çalışkan olmak” şeklinde bir sözü olduğunu bilmezler, bilseler de işlerine gelmez. Ayrıca, sırf ders kaynatmak uğruna, Kurtuluş Savaşı yıllarını yaşamış emekli paşa olan öğretmenlerinin milli duygu ve duyarlılığı ile dalga geçerler, “toplar güm güm vuruyordu” diyerekten koskoca paşayı “gaza getirirler”. Bunların vatanperverliği ve milli değerlere olan bağlılığı bu derece zavallıdır.
4-Göreve yeni başlamış, tecrübesiz bayan edebiyat öğretmenlerine pis pis yılışırlar, hep bir ağızdan aşk mektubu yazacak kadar da işi rezilliğe vardırırlar. Köy çocuğu Ahmet’e yapmadıkları eziyet kalmaz. İhtiyaç sahibi fakir öğrencilere yardım niyetine sigara, çıplak kadın resmi gönderecek kadar adileşirler.
5-Mahmut Hoca, Semra Hoca, Köylü Ahmet tarafından defalarca hadleri bildirilir… Utanırlar, yönetmenin komutuyla sırayla kafalarını öne eğerler. Tam dersiniz ki tamam bu sefer adam olacaklar. Heyhaaat!.. Çok değil bir iki sahne sonra, kaldıkları yerden vur patlasın çal oynasın şamataya devam ederler.
6-Bütün bu rezillikleri yapan onlar değilmiş gibi, öğretmenlerinin yüzüne bakacak durumda olmalarına rağmen, bir de veda gecesi düzenleyip soytarılık yaparlar. Dikkat ederseniz, tuvalette sigara içmek, okuldan kaçmak, çocuklar gibi dalaşıp kavga etmek, küçük çocuklardan haraç toplamak, ders çalışmamak vb. gibi küçük! kusurlarını maddelemeye gerek bile görmedim. Çünkü bu kabahatleri, yukarıdakilerin yanında pek hafif kalmaktadır.
Ezcümle, Hababam Sınıfı, “haylaz ve sevimli keratalar” diye hoşgörüyü hak eden bir sınıf değildir. Bu sınıf, eşek sudan gelinceye kadar dövülmelidir (mecazen elbette). Asıl ibret ve insanlık dersi, bu takdirde verilmiş olur. İşte tüm bunlara rağmen yine de Hababam Sınıfı’nı severiz, toz kondurmayız. Dedim ya yukarıda, Hababam bir sevdadır. Gerçekten de öyledir. Bir türlü uslanmayan, inatçı, huysuz ve ama yine de sevdasından vazgeçilemeyen bir sevgili gibidir.